Havadan Selamlar...








Siz bu eriklere sulanırken biz havada olacağız. Kesin kardeşim birşeyler okuyor, bense ne yapsam ne yapsam diye huzursuzlanıyorumdur.

Herkese neşeli bir pazar diliyorum...











Ahh şu mavi vazonun dili olsa...






Hep böyle oluyor, ne kadar çok zamanım olursa olsun, tatile çıkmadan önceki son akşama kalıyor herşey... Daha şimdi bitti toparlanmamız...

Biz yarın Londra'ya gidiyoruz. Yaklaşık bir hafta buralarda olmayacağız yani. Arada uğramaya çalışacağım ama güzel yazılarınıza, fotoğraflarınıza yorum yapamazsam kusuruma bakmayın...

Herkesi çok öpüyorum...





NOT: Neyseki mavi vazoyu yanımızda götürmüyoruz zavallıcık biraz nefes alacak, benden kurtulduğuna sevinecek...



Haftasonu kartı...


Tam da haftasonuna girerkek hava kapadı… Ama olsun artık yaz geldi, elbiseleri, etekleri, çorapsız ayakkabıları giymeye başladık bir kere….

Herkese keyifli bir haftasonu diliyorum….









Kaynak ; mixr

Ne desek, ne desek... "Dekoratif Kutu" desek...




Aldığım herhangi bir şeyin kutusunu atmaya kıyamıyorum, ama evde yakında çöp eve dönecek diye korkuyorum. Sokakta bulduğum çalı çırpı, tahta parçası, taş, iş yerinden boş kahve kutuları, tuvalet kağıtlarının içindeki kartonlar…. Hepsini eve getiriyorum.. Kardeşim bu durumdan pek memnun değil. Neyse, atsa atılmam, satsa satılmam… Mecbur katlanacak… İşte kardeşle yaşamanın en güzel yanı…

Neyse bu kutu da kardeşimin bana anneler gününde aldığı hediyenin kutusuydu. Hayret hala unun bir fotoğrafını burada paylaşmamış olmama da ayrıca şaşırdım. Neyse; kutuyu evirdim çevirdim, koydum bir kenara. Sonra birden aklıma dergi sayfaları ile kaplamak geldi, biraz da değişik olsun istedim. Yukarıdaki kutu çıktı ortaya. Gerçi ben yapacağım çubukları dik dik yapıştırmayı düşünmüştüm ama sonra birden yatay yapıştırmaya karar verdim. Bir dahakine dik yapıştıracağım o zaman köşeler daha iyi olacak.
Siz yaparsanız dik yapıştırın. Bir de tabii kullanacağınız derginin bir gün önce alınmamış ve okunmuş olmasına dikkat edin.  Ben o heyecanla, elime geçen ilk dergiyi paraladım ki, epey bir sonra anladım yeni alındığını… bir yandan sayfaları rulo yaptım bir yandan okudum. Kardeşimin eline de kutuyu tutuşturdum okusun diyeJ

Aşağıda adım adım fotoğrafladık nasıl yapıldığını, fotoğraflar kardeşim tarafından çekildi, eller de benim. Ama takıldığınız bir yer olursa sorabilirsiniz, burada tek tek anlatmıyorum…




Biz çok sevdik bu kutuyu, daha binbir çeşidini yapmayı planlıyorum. Ahhh birazcık daha zamanım olsa ya da uyumadan ayakta kalmayı başarabilsem, büyük adam olacağım ama işte kader….





Öpüyorum hepinizi...


Mum ışığında KEK...


Yemekten sonra kardeşim koltuğa uzandı, "ben bir 10 dakika uyuyacağım beni kesin uyandır" dedi ama uyanacak gibi değil. Bazen onu kıskanıyorum, tamam çoğu zaman kıskanıyor da olabilirim rivayetlere göre ama bu uyku olayı gerçekten kıskanılmayacak gibi değil. Ben uyuyacağım dediği an uyuyabiliyor, bense cin... Bak saat kaç oldu hala beş dakikalığına oturduğum bilgisayarın başından kalkamadım. Gözlerim acıyor... Şimdi kalkıp kahve yapacağım yanında da aşağıdaki üzümlü, cevizli keki yiyeceğim, kokuyu alınca bizimkinin de kalkacağına eminim...







Herkese iyi geceler....




Güzel çilek



Bu sene şöyle ağız tadıyla erik henüz yiyemedim ama hemen hemen her akşam çilek yedik diyebilirim.  Tabii bu ne demek oluyor, bir tabak çilek 10 kare fotoğraf…



Daha fazlası için flickr'a buyrun.








Dikkat Dikkat Leylak Sezonu Kapanmıştır...






Leylak sezonu bitti gibi bir şey ama yolumun üstündeki çiçekçide görünce dayanamayıp aldım bu leylakları. Binlerce .. tamam abartmayayım 50 küsür adet fotoğraflarını çektim. Kıyafet değiştirir gibi vazo değiştirdim. Bir salondaki masada, beyaz sehpada, haydi bakalım balkonda derken bir baktım tonla fotoğraf olmuş. Tabi bu kadar çok olunca aralarından seçemiyorum da. Flickr’a yükleyeceğim ama bir türlü karar veremiyorum. O yüzden de bu işler akşamları çok zamanımı alıyor, ama ben hiç şikayetçi değilim. Sabah erken kalkmak zorunda olmasam, gözlerim acımasa sabahlara kadar bu işlerle uğraşabilirim.







Kokulara karşı alerjim var, hayatımda hiç deadorant kullanmadım, parfümü de çok nadir kullanıyorum, tabii keskin kokular olmamak şartı ile. Çiçekleri çok seviyorum ama bazı çiçeklerin kokusu bile beni öyle bir tıkıyor ki sadee uzaktan bakmakla yetiniyorum. Ama leylaklar puding gibi, yumuşacık, gir aralarına yat uyu…

Haftasonuna 1 kala umarım herkes mis gibi bir gün geçirir.


Not; Sanmayın ki leylak fotoğraflarım bunlarla sınırlı, ilerideki günlerde onlar da sahnelerde olacak.


Mutlu EV...


Bu güzel, şirin, neşeli evin sahibi; Marlous. Hollanda’nın Utrecht yakınlarındaki bir kasabada kocası, kedisi ve iki tavşanı ile birlikte yaşıyormuş.

Evin modern bir havası var ama aynı zamanda vintage objeler ve el işleri ile renklendirmişler. İkea'dan alınmış yığınla şey var, hepsinide çok güzel kullanmış. Zaten ben ikea'nın en çok bu yönünü seviyorum, dünyanın heryerinde her evde ikea'dan alınmış birşey görebilirsiniz ama sanki hepsi birbirinden farklıymış gibi hissedersiniz. Bence İkea müşterilerinin yaratıcılığını ön plana çıkartabildiği için bu kadar popüler.

Neyse burada ancak bir kısmını paylaştığım evin diğer fotoğraflarına Flickr adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca Marlous’u Planet Fur bloğundan da takip edebilirsiniz.











Neredeyse unutuyordum, ETSY'de ki dükkanında da çok şirin el işleri satıyor.






Hayal Dünyası...







Ben burada bir öğle yemeği yemek istiyorum. İçerideki ışık, yer karoları, ortam çok hoşuma gitti.

Bounchon Bistro’nun Yountville, Las Vegas ve Beverly Hills’de olmak üzere 3 ayrı yeri varmış. Yıllar yıllar önce …1999 yılında Las Vegas ve Beverly Hills’a gitmiştim, tabii o zamanlar çok gençtim, ne böyle zevklerim, ne de cebimde yeterli para vardı.
Gerçi menüsüne bakınca kolay kolay gidilecekler listesine eklenecek bir yer gibi de durmuyor. Ben yine hayallerimde orada bir öğle yemeği yediğimi düşünsen en iyisi.. Sabahtan çıkmışım Beverly Hills’e , alışveriş yapmışım, elde paketler, dergiler, kitaplar… Dinlenmek ve yemek için girmişim buraya… Midye ve buz gibi bir beyaz şarap, arkasından da tatlı ve kahve… belki tatlı bir likör…
Zevkten öldüm….






Çocukların Odası....



Ben bu evin çocuğu olmak istiyorum.....



Kaynak ; oncedailychic






kafesteki kuş









http://www.marieclaireidees.com/,une-lampe-comme-une-cage-a-oiseaux,2610153,1044.asp

Penceremin Sardunyası




Eskiden sardunyaya karşı çok fazla önyargılıydım. Biçimsiz bir çiçek gibi gelirdi bana.. Kurumuş dallar, sararmış yapraklar… Sonra sonra sevmeye başladım.

Sardunya aşkım Paris’e ilk gittiğimde başladı aslında. Mayıs ayıydı ve her yer kırmızı sardunya doluydu, pencerenin  önünde eğer sardunyan yoksa seni döverler gibi bir durum vardı diyebilirim...
Evlerin balkonunda, penceresinde, cafelerde, dükkanlarda, otellerde… “ayy çok güzel, bayıldım, çoook güzel “ diye diye başım yukarılarda dolanmıştım Paris sokaklarında.

 




Sonra sonra anladım ki sardunya çok sıcak iklimleri sevmiyor. Çünkü Avrupa’da bir çok şehirde sardunyalar o kadar canlı ve güzel ki.  
Türkiye’de özellikle güneye doğru inildikçe sardunyalar çirkinleşiyor ama İstanbul'un havası da müsait sardunya için.

Bizim balkonda sardunya dolu, her sene onları tazeliyoruz. Yetiştirmesi de bakımı da çok kolay. Bu sene havalar çok geç ısındığı için daha balkonumuza yeni çiçekler alamadık ama eskiler güneşi görünce birden çiçek açmaya başladı bile.

 

Bence herkesin evinde sardunyası olmalı...



NOT; O şekerleri de yedik...






Bana Biraz Renk Ver...






Nedense o kadar çok uykum var ki resmen gözlerimi açamıyorum. Akşam da geçtim bilgisayarın başına fotoğraf makinasından çektiklerimi aktaracaktım ama yok yapamadım, baygınlık geçiriyordum ekranın karşısında, kalktım. Bahar havası çarptı herhalde beni…

İşteyim ve yapmam gereken bir yığın şey var. Güzel bir Türk kahvesi içsem belki iyi gelir.

Bu arada akşam gözlerim yarı açık, yatmamak için direnirken internette yığınla güzel sayfa, fikir, görsel… (işte artık herneyse…) buldum ama onlara yeteri kadar kendimi verip gereken özeni gösterecek durumda da değildim. Ben de hepsini önümüzdeki günlerde bakmak için kaydettim. Sizin de öyle mi  bilmem. Benim Sık Kullanılanlar listesi o kadar kalabalık ki. Bölümlere ayırdım;

Blog muhabbetleri ; bloglarla ilgili teknik konuların anlatıldığı siteler, forumlar, püf noktaları… yani blogla ilgili herşey
Gez gör sev ; Devamlı izlemediğim ama beğendiğim siteler. Her konuda olabilir
Sen de yap ; El işleri, kes-yapıştırlar, “diy” siteleri….
Gurme ; Yemek siteleri, tarifler, fotoğraflar...
Magazin ; Sevdiğim dergilerin internet siteleri.
Evler ; Bloğumda paylaşabileceğim ya da bakmaktan zevk aldığım evlerin bulunduğu siteler
Londra-Münih-New York ; Bu şehirlerdeki canlı kameraların olduğu siteler, oteller, metro haritaları, müzeler….
Bilgi-iş-güç ; İşimle ilgili bilgilerin, firmaların olduğu bölüm.

Böyle devam ediyor işte… Arada eğer boş kalırsam, düzenleme işlemine girişiyorum. Sıkıldıklarımı, ya da artık ihtiyacımın olmadığını düşündüğüm siteleri siliyorum.. Başlı başına bir iş ama öyle demeyin…

Yukarıda sadece bir odasını gördüğünüz renkli evi de akşam gördüm. Renkler gözümü aldı resmen. Yok ben yaşayamam bu evde ama bakmak hoşuma gitti. Evin sahibesi de bir sanatçı olan Gitte. Evin diğer odalarını ve sahibini görmek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.


Güzel cumartesi ve kahvaltı takımım...


Cuma akşamı bir arkadaşımız bizde kaldı, geç saatlere kadar film seyrettik ama cumartesi sabahı hepimiz erkenden uyandık. Ben simit alamak için dışarıya çıktım, yine sokaklarda kendimi kaybettim, neredeyse kayıp ilanı vereceklerken, açlıktan gözleri dönmüşken eve geri döndüm. Ama simiti de esas amacım olan çiçekleri de almış olarak:)




Hemen balkona kahvaltı soframızı hazırladık. O kadar acıkmıştık ki mutfak ile balkon arasında üçümüz yuvasına çekirdek kabuğu taşıyan karıncıların hızlandırılmış çekimi gibiydik.. Elimize ne geçerse koyduk masaya, çok detaya giremedik...

Güneş bir buluta giriyor bir çıkıyordu. Bu mevsim bizim balkonda kahvaltı etmek için ideal. Çok sıcaklarda sabah güneşi aldığı için biraz zor oluyor. Şemsiye açsak da sıcaktan oturamıyoruz. Gerçi çok çabuk diğer apartımanın gölgesi geliyor ama biz çoğunlukla erken kalktığımız için o zamana kadar açlığımıza dayanamıyoruz.




Neyse şimdi fotoğrafları yükleyince farkettim. Bir daha böyle kocaman ikea bardakları ile çay içmeyeceğim. Paşa çayı içen çocukların kahvaltısı masası gibi görünüyor…

Bu kahvaltı takımını yıllar yıllar önce (dur bir hesaplıyayım…. Evet 1996.. vay bee) Bursa’dan almıştım. Çocuk denecek yaşta ne gerek varmış… Yıllarca kullanmadık. Sonra birden manasız geldi, kullanmaya başladık.. Hala çok seviyorum. Gerçi balkon masasının tamamını çok acıktığımız ve üşendiğimiz için açamadık, o yüzden böyle sıkış tepiş oldu. Ttabaklara  koyacak daha fazla birşeyler de hazırlayamadığım için takımın sadece bir kısmını kullanabildim.




Bu keyifli kahvaltının ardından balkonda kahve keyfimizi yaptık. Sonrada bütün gün evde kes – yapıştır, dik – sök, tak – çıkart işleri ile uğraştık.

Kısacası sevdim ben bu cumartesimizi.







Mavi Vazo SEN ÇOK YAŞA!




  

Sonunda özlemle beklediğimiz yaz geldi. Hele sonra 2 gündür evin içinde hafif hafif ürpersek de dışarıları harika. Güneş çok parlak. Sabah güneşli bir havada uyanmak Pazartesi bile olsa zor gelmiyor bana.

Hele gözümü açıp balkona çıktığımda, açan çiçekleri gördüğümde, mavi vazomuzu sevdiğimde hayat pek bi güzel görünüyor gözüme.

Bu arada evde olduğum zamanlarda hele de yeni bir çiçek falan almışsam, elimde devamlı bu zavallı mavi vazocuk ile geziniyorum. Bir balkon masasında, bir salonda, hop yatak odalarında... evin her köşesinde vazonun hatıra fotoğraflarını çekip duruyorum yani:) Bu vazoyu almasaymışız hayatımın bir anlamı olmayacakmış neredeyse:)





 

Herkese cıvıl cıvıl, hareketli, neşeli, huzurlu, sağlıklı.. kısacası fevkuladenin fevkinde bir hafta diliyorum.




Julia Hoersch... Ellerine sağlık...


Sık sık profesyonel fotoğrafçıların sitelerini geziyorum. Öyle fotoğraflar varki bazen dilim tutuluyor, ekranın başında donup kalıyorum. Çoğu zaman sadece mailime bakmak için oturuyorum bilgisayarın başına, ama o sırada eğer böyle bir siteye denk gelirsem 1-2 saatten önce kalkmama imkan yok. İçim huzursuz, ayağımı sallaya sallaya, tamam şimdi kalkıyorum gibilerinden bir tedirginlikle tek tek bakıyorum fotoğraflara...

İşte bugün de aynen böyle oldu. Tesadüf eseri Julia Hoersch'ı keşfettim. Her bir fotoğrafına tek tek baktım. (Özellikle food, easter, flowers, christmas fotoğraflarına bakmanızı tavsiye ederim ) Hepsini buradan paylaşmama imkan yok. Şimdi sadece bir kısmını hızlıca seçtim. Hemen burada paylaşıp bilgisayarı kapatacağıma söz verdim evdekilere de kendime de.









Bu muhteşem siteyi sizde mutlaka ziyaret edin bence.

Herkese mutlu bir Pazar diliyorum...


Öpüldünüz...





Günaydın....


Sabah erkenden kalktık, ben simit almaya gideyim dedim, ama aklımda çiçek almak vardı. Tabii o kadar erken çiçekçilerin gelmiyeceğini kestiremedim. Tüm ümidimi kaybetmiş bir halde eve dönerken açık bir yer gördüm en sağlam olanlarından bir demet aldım. Daha bugün için çiçekler gelmemiş meğer.

Neyse sadece geç bir günaydın demek istedim....









Haftasonu kartı





Kaynak ; incolororder


 
Bugün iş yerinde acayip bir yoğunluk vardı , resmen başım döndü, aramam gereken bir yığın yer ve halletmem gereken de önemli işlerim var, ooofff...

Gerildim. Neyseki bugün Cuma… Herkese renkli, keyifli bir haftasonu diliyorum….




Piknik taburesine bak!



Bu küçük tabureleri görürüz de kafamızı çevirip bakmayız bile…
Bul bir tane boya böyle canlı bir renge, cicili bicili bir kumuş geçir, koy bahçeye - balkona, ya da odanın bir köşesine.. Üstüne tepsi ile yan sehpası olarak kullan istersen de….

Nerede satılıyor acaba bunlar, bilen varsa, ben alacağım bir iki tane…..





Kaynak ; Wunderweib



Çok sevdim ben bunları…



Bunlar kilo yapmaz... yani bence...


Dün bütün gün yine evdeydik. Evi ilk önce savaş alanına çevirdik, sonra da sürüne sürüne toparlardık. Yazlıkları çıkartıp - kışlıkları kaldırdık ve yine bir yığın şey çıktı verilecek.
Bu sefer canımız hiç bu işi yapmak istemiyordu, ama bizden başka kim yapacak. Evli ve çocuklu bayanları düşündük, onlar tek başlarına yapıyor, biz en azından iki kişiyiz dedik ve yüreğimize su serptik..
Sabah çok güzel bir kahvaltı yapmıştık ama öğleden sonra iyice acıktık. "Hafif, atıştırmalık bişey yap" diye buyurdu kardeşim. O Odaları temizlerken ben yine koyuldum mutfak işlerine.






Şiddetle tavsiye ediyorum. Yağda kızartılmış patatesden çok daha lezzetli oluyor;
"Fırında patates cipsi ve avacado dip sos"

Çok ayıp olacak ama hayatımda sadece 1 kez kızartma yaptım. Hani şöyle patatesi, patlıcanı, biberi, kabağı küp küp doğrayıp sıra ile kızartıyorsunuz ya, biz şakşuka diyoruz. İşte ondan yapayım dedim. Ağlıyordum neredeyse . Korkuyorum kızgın yağın içene birşeyler atmaya. Elimde en büyük tencerenin kapağı kalkan görevini görerek, mutfakta bir o yana bir bu yana sıçrayarak, bütün bir akşam bu kızarmayı yapmıştım. Ertesi gün Ankara’dan o zamanki erkek arkadaşım gelecekti. Fedakarlığa bakar mısınızJ

Neyse işte o günden beri de evde kızartma yapmamaya and içtim. Annemler gelince o yapıyor, yazın yazlıkta bol bol yiyoruz. Zaten artık çok da yemesek en iyisi..
Gerçi canım bazen çok istiyor ama o zaman da böyle daha basit ve az kalorili tarifleri deniyorum.




Biraz Patates ( isteğe göre değişiyor tabi)
Zeytin yağı (2-3 yemek kaşığı)
Tuz
Karabiber

Sos için;
1 adet olgun  avakado
1/2 bardak yoğurt
Biraz tuz.

Patatesleri ince ince dilimledim, büyük bir kaba alıp iyice zeytin yağ ile karıştırdım. Sonra fırın tepsisine yağlı kağıt serip üstüne patatesleri sıra sıra dizdim. 200 derecelik fırında bir 10 -15 dakika piştikten sonra hepsini maşa yardımıyla ters çevirdim.  Bu işlemi 5 dakika sonra bir kez daha tekrarladım. İyice kızardıklarında fırından çıkarttım ve üzerlerine taze karabiber ve deniz tuzu serptim. Yağlı kağıdı külah şeklince yapıp içine patatesleri koydum.

Patatesler fırındayken de olgun bir avakadoyu iyice çatalla ezdim, üstüne biraz yoğurt ve tuz ekledim, güzelce karıştırdım. Patatesler pişene kadar da dolapta beklettim.

Çok lezzetli ve bir okadar da az kalorili.

Afiyet bal şeker olsun....





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...