Karamel Soslu Elmalı Tarçınlı Ekmekimsi Kek!



Yıl sonu ya, işyeri çok yoğun ben de sadece size bir önceki postta yazdığım, bir iki kişinin de acaba nedir nedir ? diye sorduğu Elmalı tarçınlı kek (gerçi ekmek olarak geçiyor orijinal tarifinde) tarifini vermek istedim.

Siz de takdir ederseniz ki, bu kek haftaiçi ve akşam yapıldığından fotoğraflar yine karanlık. Keşke haftasonları 3-4 gün olsa da habire fotoğraf çekebilsem.

Neyse gelelim tarife; Tarifin içeriği kadar Pass The Sussi sitesindeki fotoğrafı beni cezbetti. Bence bir bakın. Pişince aynısı oluyor. Sadece bildiğimiz kek gibi değil, birazcık daha ekmekimsi bir yapısı var.


Kek Malzemesi;
• 1 1 / 2 cup rendelenmiş elma (2 büyük)
• 1 cup esmer şeker
• 1 / 2 cup süt
• 1 / 2 cup bitkisel yağ
• 4 yumurta, az çırpılmış
• 3 cup un
• 1 / 2 cup doğranmış cevizler
• 2 çay kaşığı kabartma tozu
• 2 çay kaşığı toz tarçın
• 1 çay kaşığı tuz
• 1 çay kaşığı hindistan cevizi

Üstündeki karamel için;
• 2 yemek kaşığı tereyağı veya margarin
• 1 / 4 cup esmer  şeker
• 1 yemek kaşığı süt
• 1 / 2 cup pudra şekeri

*cup ölçüsünü su bardağı olarak da alsan oluyor galiba. Bende bir tas var üstünde yeni farkettim cup ölçüleri yazıyormuş onunla ölçüp koydum malzemeleri.

Yapılışı ise; İlk önce unutmadan fırını 180 dereceye ayarlıyoruz, sonra ben yazana pek bakmadım, direk yumurta ile şekeri çırptım, sonra yağ, süt ve elmaları kattım. Diğer bir tarafta kuru malzemeleri harmanladıktan sonra ikisini birbirine güzellllce karıştırdım. Sonra artık Allah ne verdiyse bir o kalıba, bir bu kalıba boşalttım. (Muffin kaplarındakiler pek bir komik kabardı tonguç gibi oldular:) )


Fırında kek pişerken şu üstüne dökülen karamelli sosu yapayım dedim. Kalori bombası… Yağı sos tenceresine koyuyorsunuz orta ateşte eriyince şekeri ekleyip 2 dakika (yani göz kararı) devamlı karıştırıyorsunuz. Sonra da bir kaşık sütü ekleyip birazcık daha karıştırıp ocaktan alıyorsunuz. Yarım saat soğutuyorsunuz, o sırada kek de pişmiş oluyor. Şimdi bu aşamada orjinalinde yazanı anlamadım ve ben kafama göre takıldım şöyleki; pudra şekerini azar azar ekledim ve karıştırdım baktım katı oluyor birazcık süt ekledim.
Sonra aysı orijinal tarifdeki gibi kekin üstüne gezdirdim.  Sos tenceresinde de bir miktar kaldı, servis yaparken hafif ısıtıp tekrar kekin üstüne döküyorum. Sonrada ooff kilo aldım diye dolanıyorum ortalarda…

Şimdiden afiyet bal şeker olsun efendim..



I am very busy in these days. You know, end of the year and I have to finish all my jobs... Because of that I'll share with you this recipe and I will return my jobs a.s.a.p.

Anyway, I had mentioned about a cake which the name is "Caramel-Glazed Apple Bread" in my last post. Firstly, I loved it's photos on Pass The Sussi blog and ofcourse I love also apple - cinnamon if they are together.

You can find all details and recipe on Pass The Sussi blog and see her nice photos.

I would like to share with you day light photos of this cake, but you know that I am working at the office all day and only evening I can take the photo without weekend.
I hope you like it.
Bon appetit!








Duyan duymayana söylesin; Ben Kışı Seviyorum...



Ben kendimi bildim bileli hep yazı, sıcağı, bunalmayı sevdim. Kim sorsa kıştan nefret ediyorum, soğuk beni huzursuz ediyor, bunaltıcı sıcak olsun ama soğuk olmasın derdim. Hem sonra yaz dedin mi yüzmek var,  güneş var, cıvıl cıvıl bir doğa, çiçekler, böcekler var…
Tabii birde eskiden mevsim sonbahar oldumu benim bronşit başlardı taa hazirana kadar ondan da sevmezdim soğuk havayı, kış mevsimini..
Gel görki son 2 yıldır hafif hafif kış da fena değişmiş ya, bak sıcacık evde kahveli keyifler yapmak, kurabiyeler, kekler, kestaneler… (Kışı direk yemeyle eşleştirmem de üzerinde düşünülecek bir konu)
Sonra yeni yıl telaşı, ışıklar, kırmızılar, yeşiller, hediyeler…
Eee sinemaya gitmek ya da evde fırından gelen kekin kokusu eşliğinde bir romantik komedi izlemek de söz konusuJ  daha ne olsun.


Hele geçen akşam o kadar sevdim ki kışı bitmesin istedim ilk kez.  
Ev tertemiz, herşey yerli yerinde mum gibiydi. Sehpada mumları yaktım, kardeşim yüksek sesle kitap okumaya başladı bende keyifle dinledim. (Kendi kendime nazar değdirme konusunda üsteme yoktur bilirsiniz o yüzden MAŞALLAH demek zorundayım kusuruma bakmayın artık. İnanıyorum nazara yapacak bişey yok)
Bir ara kahve almaya gittim mutfağa, o sırada da fırına baktım, pişmiş mi elmalı-cevizli keklerimiz diye.


Bu sıralar her yerde indirim var ya, habire değişik kek kalıpları alıyorum. Sonra mesela bir tarife göre keki yapıyorum ama ıncık gıncık , çeşit çeşit küçük kalıba paylaştırıyorum onları.. Fırından çıkanların hepsi farklı çeşit. Kimini muffin kalıplarına döküyorum, bir benim bir kardeşim için, kimini Esse’den aldığım küçük dikdörtgenlere, kimini klasik kek kalıbına…
Yalnız benim bu kek sevdam pek iyi olmadı. Karnımız acıkıyor habire kek  yiyoruz. Evde yemek yok ama kek var. Akşam yemeğinde salata yiyoruz daha sofrayı toplamadan ee nezaman kahve yapar kek yeriz diye soruyoruz birbirimizeJ Kış sonunda halimiz pek iç açıcı olmayacak korkarım…
Yani diyeceğim o ki. Kış da güzelmiş. Bu seneden itibaren kışı da seviyorum diyeceğim bir soran olursaJ


I always love the summer, sunny and warm weather... I used to hate the winter until these days.
During the summer everywhere is full of flowers and chirping...
But this winter I realized that I love also winter days... Especially, winter evenings are so peaceful .
When I am at home with a cup of coffe and cookies,
If the home is clean if you have a few candles and and if it comes from the smell of the cake baked in the oven.
Additionally I love Christmas time, shiny shopwindows, presents, home decorations...
As a result ; from now on I love also Winter...




Merry Christmas ve Dünün Devamı...





Şimdi hemen evden çıkmam gerekiyor, akşam da hiç açamadım bilgisayarı o yüzden yorumlar hala cevapsız.

Neyse diyeceğim şu, hani dünkü postta yazmışım ya eve gitmeye korkuyorum diye. İçime doğmuş herhalde. Bu sefer ayağıma şu naylon yağmur çizmelerinden geçirdim. Tepemde haşat olmuş şemsiye hızlı hızlı yürüyorum. Beşiktaşı bilenler bilir, Serencebey, Çırağan hep yokuş, bizim evin yolu ise minare gibi, neyse vurdum kendimi yokuş aşağa, şakır şakır yağmurun altında, tam bizim evin sokağına kıvrılacağım, virajı alırken ayağım bir kaydı... öyle devam ettim bir 3-4 metre. Altımdan sular akıyor, kolum acıdı, üst baş rezalet, elde de yine o şamsiye. Eve girdiğimde saldırıya uğramış gibiydim:) Ben düşene de çok gülerim. Eee mecbur kendime de güldüm:))









Haftasonu Kartı - Şemsiyemin Telleri



Bugün iki kez ıslandım şimdi işyerinden çıkmaya korkuyorum çünkü eve kadar nasıl yürürüm bilmem. Yollar dere gibi akıyor. Tamam biliyorum yağmur da bereket ama soğuk olsun, kar yağsın daha iyi, ıslanmayı sevmiyorum işte…
Bu sabah erkenden kalktım, halbuki dün akşamdan çok yorgundum, annemler için yılbaşı kurabiyesi yaptım bugün kargoya verdim. Neyse işte sabah erkenden kalktım, ders için hazırlandım, giyindim süslendim. Ohh dedim işte bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.. Bak giyindin süslendin adama benzedin. Topukluları giydim, evden çıktım tıngırı mıngırı. Derse girdim 2 saat nefes almadan konuştum, aaayyy bir de bilmiş oluyorum ki öğütler falan.. neyse bir çıktım dersten sel götürüyor ortalığı. Ne şemsiye ne bişey… Eve koştum tabii, neyseki yakın ama o yakınlık benim sıçana dönmeme engel olamadı. Üstümü değiştirdim hızlıca, sonra annemlerin paketini hazırladım, bir firmanın hediye verdiği şu kocaman baston şemsiyeyi aldım. Ohh be dedim kocaman, taş gibi şemsiye, çantanın içinde taşıyacağım diye düdük kadar üfürük gibi şemsiyeleri kullandıktan sonra çok hoşuma gitti. Yürümeye başladım, iş yerinden arkadaşımla da öğle yemeğinde buluşacağız. O sırada cep telefonum çaldı, onu açayım derken bir rüzgar çıktı ki sormayın. Şemsiye beni dövdü. Kafama kafama 2 kez öyle bir tosladı ki zaptedemedim. Nasıl bir rüzgardı o öyle hala aklıma geldikçe gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum.  Tam sakinledi, toparlanacağım bu seferde ağaç dallarına takıldı şemsiye. Şok oldum resmen, öyle dondum kaldım. Taş gibi dediğim, şemsiyeye de kendime de bir güzel nazar değdirdim. Halime bir görseydiniz sanki savaştan çıkmış gibiydim. Biri almış şemsiyeyi eline beni evire çevire dövmüş sanki, alın şiş, şemsiyenin tüm telleri büzüşük… Öyle yoluma devam ettim tepemde şemsiye gülü ile..elimde de koca koli var sahi bir de. Arkadaşım yemek yediğimiz yerin penceresinden beni görünce gülmeye başladı zaten.  Sırıl sıklam oturdum yemek yedim. Şimdi tam ısındım, kurudum ama eve yine aynı pejmürde şemsiye ile gitmek zorunda olduğumdan çıkamıyorum işyerinden :) Taksiye bin falan demeyin o kadar yol için onların suratını çekeceğime ıslanırım daha iyi.
Şemsiye diyince de aklıma geldi, bir keresinde işten çıktık bir arkadaşımla aşağıya doğru yürüyoruz hafif yağmur çiselemeye başladı, çıkarttım şemsiyeyi çantadan uzattım sapını, yürümeye devam ettim… İyi de ıslanmaya da devam ediyorum, kafayı şöyle bir kaldırdım ki, şemsitenin sadece sapını uzatmışım, cırt cırtını açmayı unutmuşum, flama gibi taşıyorum onu dıgıdık dıgıdık :)
Dalgınım demiştim ama size..

Hepinize sımsıcak bir haftasonu diliyorum.


NOT; Dünkü posta çok güzel yorumlar yazmışsınız hepsini cevaplayamadım, hatta sizlerin bloglarını bile gezemedim ağız tadıyla. Aklım kaldı ..



It is very rainy here today. And this post about me and my umbrella:) It is really funny story. I used it the first time today but now it is damaged. Also I am damaged:)
I wish you have a wonderful weekend and Christmas.
I am planning to share a Merry Christmas Card for you  tomorrow. I mean I hope:)




İşte Bizim Minnak Ağacımız.


Kasım sonu gibiydi, baktım bloglarda bir Christmas havası esiyor. Yok artık dedim, ne bu böyle daha 1 aydan fazla var. Ama şimdi anlıyorum ki, o 1 ay az bile, bence Kasım başında başlamalı bu yeni yıl havası.. Ev, vitrin süslemeler, ışıklar, renkler…

O kadar çok yapılabilecek şey ile karşılaştım ki, içim gidiyor yapamadıklarımı düşündükçe.. Pinterest’ten kendimi alamadım, gözler pörtlemezse iyidir, kırpıştırıp duruyorum, zaten kuruluk var. Yuttuğum radyasyon da cabası. Neyse ben mutluyum.
Geçen sene, kendi bloğumu açmadan önce, yani blogları gezerken başladım kırtasiyeden ufak ufak birşeyler almaya, şimdi epey bir alt yapı var evde. Gerçi hergün yeni bir şeye özeniyorum ama arada frene basmak zorundayım maalesef.


 Diyeceğim o ki bu blog kirtasiye alışverişlerimin bir bahanesi olarak ortaya çıkmıştı, çoğunuzun çocuğu olduğu için sizin bu tarz alışverişleriniz zaten oluyordur, yani bahaneye pek ihtiyacınız yokJ


Epey oluyor bu küçük kağıttan ağacı Crate Paper Blog'da göreli. Hep aklımın bir köşesindeydi yapmak. Ama uğraştırıcı bir şey diye bir türlü yapamamıştım. Çünkü orjinalinde hani şu desen desen kağıtları kesen makinalar ile kesmişler şu yaprakları, bende o makinadan olmadığından tek tek kesmeyi düşündüm önceleri. Ohooo dedim, bir gece sabaha kadar anca keserim ben bunları. Yok caymadım, keserdim de, severim meşakatli işleri, kölelik var ruhumda, bir kere içimden yapacağım diye geçirdiysem, kendimden utanır yaparım. Neyse, sonra birden aklıma şu çiçek şeklindeki delgeçim geldi. İlla aynısı olmak zorunda değil ya bu ağaç dedim. Hem böyle olursa daha hareketli olur… başladım ansadak (Teyzemin değişiyle) yapmaya.


Kalınca bir fon kartonundan huniyi yapıp yapıştırıyorsunuz, sonra böyle delgeçle çıkarttığınız kağıtları kalemle hafiften kıvırıp, yarısına yapırtırıcı sürüp huninin üstüne yapıştırıyorsunuz. Çıkan sonuç harika. Yığınla fotoğrafını çekmem ondandır.
Yaparken aklıma çok daha basit bakşa fikirler de geldi ama artık onlar seneye kadar unutulmazsa bekleyecekJ

I love Christmas time, I am very sorry that we are very closer to the end. Everything is sparkling also our home.
During these christmas time, I saw a lot of great idea on blogs and pinterest. But I did not have enough time to make all of them.
When I saw this paper tree on Crate Paper Blog. I loved it so much. I wanted to make it as soon as posible but I did not have that "Shape-Cutting" . I thought that I could cut them one by one. It could take a very long time:)


Anyway last weekend I realized that I have a flower paper puncher and I started to make this cute tree with my stlye.
While I was making it, I thought a lot of different kind of tree can make. But it is to late to try this year. I will show you them the next year (I hope:) ).














Yılbaşı Masalarınız için Parıldaklı Vazolar...




Hani size bahsetmiştim bir cuma akşamı saat kaçlara kadar kestim biçtim sonra her yanımı pulladım, assolist oldum diye. İşte o akşam birde bu gazoz şişelerine çift taraflı bant yapıştırdım, üstlerine de şu fotoğrafta gördüğünüz pulları serptim, çok güzel oldular ama nedense onların fotooğrafları pek çekmemişim, geçenlerde aklıma geldi çektim bir iki kare, ama pulları biraz dökülmüş, ilk günkü gibi pırıl pırıl değildi.
Geçen akşam Nezih kitap evinde, çok daha güzel renklerde pembeli falan böyle pullardan gördüm, onlardan alıp başka yerlerde kullanmayı planlıyorum.
Bu fotoğraflar pek içime sinmedi ama size fikir vermesi için yine de yayınlamak istedim. Mesela yılbaşında misafirleriniz geldiğinde masanızı böyle küçük şişelerden yaptığınız parıltılı vazolarla süsleye bilirsiniz, hatta bazı meyvalı soda şişeleri var boyları daha güdük, onları mumluk olarak da kullanabiliriz. Sonra şu Paşabahçe’nin 1 yada 1.5 TL’ye satılan plastik kapaklı cam kaseleri var hani, onların içinden duvarlarına birazcık sulandırılmış tutkal sürün fırça ile sonra, bu pulları serpin Boyner’de satılan mumluklar gibi oluyor, ben yaptım ama fotoğraflayamadan verdim bir arkadaşıma.  



This is very simple project for your christmas table. I used some bottles, double-sided tape and sprinkle glitter on the tape (any color you like).
You can use so many different type bottle as vase or small bowl as candle holder.
In the next days, I am planning to try more beatiful objects with this glitters.




Not: Belki izinsiz koparttım şu kırmızı çiçeği ama hakkını vermedim mi sizece de, kusucaz neredeyseJ






Kartçı Olmak İstiyorum...



Kağıtları kesip biçmeyi çok sevdiğimi sanırım anladınızJ Ahh ahhh nasıl kafamı duvarlara vurmak istiyorum, şundan 5-6 yıl önce keşfetseydim şu blog alemini herşey çok faha farklı olabilirdi.
Şu anda aklımda yapılacak yığınla şey var, başka bir şey düşünemiyorum. Gündüzleri işe gelmek zorunda olmasam seri üretime geçeceğim. Devamlı kesip biçeceğim.  


Zaman o kadar hızlı geçiyor ki hiçbirşeye yetişemiyorum. Mesela bu kartları tam yatmaya hazırlandığım sırada yaptım. Yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım aklıma bir şey takıldı dur şu dolaba bir bakayım dedim sonra birden çoştum…. Yine saat 2 oldu ben gözlerim yana yana ama mutlu girdim yatağa, yarın akşam ne olursa olsun 10’da yatak da olacağım naraları eşliğindeJ Ama ertesi akşam da yine 1 civarında gidebildim yatmaya.
İşte bu yüzdendir ki bu basit ama sevimli yılbaşı kartlarının yapım aşamasını sizlerle paylaşamadım. Aslında sonradan da çekebilirdim bir iki fotoğraf ama sabahın köründe bizim ev çok karanlık olduğundan ve yeni yıla şunun şurasında çok da az bir zaman kaldığından bir an önce size de ilham vermesi amacıyla paylaşmak istedim.
Malzemeleri sayıyorum; Yılbaşı ağacı şeklinde kurabiye kalıbı, desenli kağıtlar ( bir kısmını internetten buldum , bir kısmını Londra’dan aldım, bir kısmını da kendim auto-cad programıyla yaptım. Photoshopla ilgilenecek, öğrenecek birazcık zamanım olsa, eski ben olsam, takar, yığınla desenli kağıt yapardım ama şimdilerde uğraşamıyorum.) , yapıştırıcı, renkli ve beyaz fon kartonu, simli ip ve boncuk, ince eskiz kağıdı.


Beyaz kalın kağıdın (ince karton) üstüne yapıştırıcıyı sördüm ve desenli kağıtlardan 1 cm.lik şeritler halinde kestiğim parçaları sıra sıra yapıştırdım. Sonra kurabiye kalıbı ile ağacı çizdim ve kestim. Gerisi fotoğraflarda görüldüğü gibi. Renkli ya da beyaz kartonun üstüne yapıştırdım, içine eskiz kağıdı koymasanızda olur , ama ben seviyorum, daha şık bir hava veriyor. Sonra iğne ile ipi geçirdim, boncuğu da taktım, bitince de ikisini birden öptüm. İhale dosyalarını da eskiden böyle öperdim benJ


Eskiden Kabalcı’da çok çeşitli ve güzel kartlar olurdu. Şimdi piyasada doğru dürüst kart göremiyorum. Hiçbiri hoşuma gitmiyor.  Acaba kart işine mi girsem diye ciddi ciddi düşünmeye başladım. Sabahtan akşama kadar kart yapabilirim.  Ama işte dediğim gibi sabahtan akşama kadar… Aakşam işden çıkıp eve gelip değilJ) Buradan da anlaşılacağı üzere, ben çalışmayayım, biri beni maaşa bağlasın ben de habire kart yapayım istiyorum. Hadi 2012 göreyim seni…


As you know, I love all craft things. I love colorful papers, all stationery equipments and the smell of glues...
All day long I'd like to deal with these types of craft jobs.
After the work, I feel myself very tired and every night I promise to myself that ; I'll go to bed around 10 o'clock tomorrow night. But it never happens.
For instance, I have made these simple christmas cards while I was going to bed. Because of this I could not take any photos for making steps. Of course I could take some photo in the morning but our home was very dark while I was preparing for job.
You know we have a very short time for make and send christmas card, thereof I wanted to share with you right away.
All materials are here;
Patterned papers
Colorful or  white carton paper
Cookie mold
Glue
Sketch paper
Fancy yarn and bead…
I hope you like it.



NOT; Eminim şu kırmızı çiçek ve teneke minnak vazo gözünüzden kaçmamıştır…
P.S. ; I hope you were not bored to see the same objects on my blog. For example; red flower and this small tin vase .








Bugün Bunu Sevdim - Lidyll Magazin ve Bir mim...



Bu sıralar hepimizin bir çok blogda okuduğumuz kendimiz hakkındaki 7 gerçekle ilgili mim bana da çok sevdiğim 3 kişi tarafından yollandı:) Bir Kelebeğin Günlüğü, Turta Tadında Yaşamak ve MagiccCat... (Başka varsa benim haberim olmayan kusuruma bakmasın)

Şu mim konusunda ben biraz beceriksizim... Kendimi strese sokuyorum, hele de konu kendi hakkımda olursa... Ben; haydi kendini anlat dediklerinde önce öyle kalan, sonra da saatlerce hatta günlerce konuşabilecek yapıya sahip biriyim.
Kendimi hiçbir zaman maddelerle anlatamadım. O maddeler heran değişebilir çünkü.. Yani profilimde de yazdığım gibi çok değişkenim. Bu nedenle hiç detaya girmeden aklıma gelen ilk 7'yi yazıp kaçmak istiyorum, yoksa yıllık iznimden 1 hafta alıp devamlı yazmam gerek:)

1- Kolay kolay hiç birşeyden midem bulanmaz. Yemek konusunda sınır tanımam, zaman zaman iğrençleşebilirim. Mesela kuru incirin içine krem şanti sıkıp ya da lokumun arasına gül çikolata koyup hatta Koska helvayı Nutella’ya bulayıp yiyebilirim. Yedim..

2- Mükemmelliyetçiyimdir, o yüzden bir çok konuda atıl kalırım.

3- Deli bir göz hafızam vardır, bir gördüğümü asla unutmam.

4- Takla atamam, yükseğe çıkamam, şarkı hiç söyleyemem. Tek söylediğim şarkı, o da keyfim yerindeyse ;
İçmişim başım dönüyor, dönüyor,
Dünya durmadan dönüyor dönüyor
Bana dönmeyen yalnız sensin
Bekliyorum sen neredesin…
Evet, sadece bu kadarını biliyorum bu şarkının da ve ne zaman birşeyler söyleyeyim desem bunu mırıldanırım.
Şimdi hatırladım. Bir de sadece yurtdışındayken söylediğim bir şarkı vardı, vatan özlemiyle ilgili, başka bir ülkenin topraklarına basar basmaz söylediğim. Ama şimdi unuttum, deminden beri düşünüyorum yok aklıma gelmiyor, acilen bir yurtdışına gitmem gerek… aaa bir de sadece arabanın içinde söylediğim şarkı vardı; “Anne anne anneciğim, üşüdüm üstümü örtsene anne” sadece bu kadarını söylerim ama, tüm araba susmam için yalvarır ben hızımı alana kadar susmam.
Eee bak epey de söylüyormuşum yani.. Değişkenim demiştim, yine kendimle çeliştim.

5- Panik bir yapım vardır, asla sakin, hanım hanım olamadım. Bu yüzden devamlı bir yerlerimi oraya buraya vururum.

6- Yazdıklarımdan da anlayacağınız üzre bir çok kelimeyi yanlış kullanırım. Özellikle “a” ile “o” harfinin aynı kelimede olması durumda kafam çok karışır. Misal; Balon, Mayo, Vodafon...

7- Devamlı kafam bir şeylerle meşgul olduğundan çok dalgınımdır. Evin çöpü ile işe geldiğim, evden işe yürürken iş yerini geçip geri döndüğüm, gözümdeki gözlüğü kaybetmişliğim vardır. Bu konuda kitap yazabilirim.

Yukarıdakilerin hepsini hemen hemen 10 dakika içinde  yazdım, fazla bekletmeden de yayınlarsam oldu bu iş..

Bir de bugün sizinle şu aşağıda gördüğünüz dergiyi paylaşmak istedim. İçinde çok hoş ve basit yeniyıl süslemeleri var. Dergi içindekilerin hemen hemen hepsini Lidyll bloğunda da yayınlamıştı, zevkle takip ediyordum. Umarım siz de beğenirsiniz.



This post is a mime about my seven characteristics. I am a Pisces and You can see all the characteristics of a pisces on me. I am an art lover, variable and absent-minded:)

I also wanted to share with you today this lovely magazine as you can see below. There are a lot of nice and simple christmas decorations ideas.
Almost all of the contents of published magazine, you can see on Lidyll blog, I was followed with pleasure it. I hope you'll enjoy.





                 Open publication - Free publishing - More christmas

Haftasonu Kartı - Bizim aile ve köpekler...




Bu sabah uyandım aklıma geldi. Beni tanıyan hemen hemen herkesin bildiği bir hikaye… Sizin bilmemeniz büyük haksızlık, neticede hemen hemen 1 yıldır hoş beşimiz var burada…
Yıllarrr yıllar önceydi. Hayatımın en en güzel günleri, benim okul bitmiş, kardeşim hala öğrenci ve yurttan ve okuldan bir arkadaşımızla beraber yaşıyoruz Beşiktaş’da. O da çalışıyor, biz ikimiz işe gidip geliyoruz.  Her akşamımız , her haftasonumuz bir olay, devamlı gülüyoruz. O döneme ait o kadar çok anım var ki.. Şimdi bana sorsalar bir daha yaşayacak olsan aynı yaşamı hangi zamana dönerdin…  işte o 5 yıla dönerdim hiç düşünmeden.
Mevsimlerden kış, günlerden ise pazardı, akşam oturmuşuz üçümüz televizyon seyrediyoruz. Canımız çekirdek istedi, akşam bakkal işi benim sorumluluğumdaydı . Çok pijamalarla koşturmuşluğum vardır Beşiktaş sokaklarında… Neyse hava soğuk, saat akşam 10’a geliyor, üstüme montumu giydim elime cüzdanımı aldım çıktım. Bakkala giden iki yol vardı, biri birazcık daha uzun ama aydınlık, öbürü karanlık ama yakın. Dur sen dedim, koşuvereyim ben şuradan, ne korkacağım on adım yer… Elimde cüzdan ama hava soğuk ya elleri de montun cebine sokmuşum, deli dana gibi koşmaya başladım… Tam hızımı aldım ki karşımdan (atmıyorum ha gerçek) 5-6 köpek bana doğru havlayarak koşmasın mı… Fren yapamadım bir süre neredeyse  toslayacağız. Öyle korktum ki, durdum yolun ortasında onlarda önümde hopluyor, havlıyor… hoşşşşşt dedim ayağımı yere şöyle sert vurup, bir kaçı geriledi, ama bir tanesi üstüme üstüne gelmeye devam etti, o can havliyle cüzdanı bir fırlattım…
Diğerleri kaçtı ama o inatçı olan koştu cüzdanın peşinden, koklamaya başladı, hoşt diyorum, git diyorum yok, aldı ağzına cüzdanı arkasına bile bakmadan koşmaya başladı, yaaa deli misin nereye gidiyorsun,  getir cüzdanı diyorum ama kime diyorum.. O bir köpek…. Öyle sap gibi kaldım mı yolun ortasında nasıl elim ayağım kesilmiş, korkuyorum ama en kötüsü çok sinirliyim, cüzdanı köpeğe kaptırdım diye. Kime nasıl söylenir. Aklımdan binbir düşünce geçiyor, kredi kartlarını iptal ettirsem mi acaba??? Yook canım, köpek gidip hemen kemik mi alacak sanki kendine.. yolun bir kenarına bırakır ama kimbilir nereye…
Eve geri gittim tabii, sokaktan seslendim bizimkilere, açtılar camı ne oldu diye bakıyorlar, gelin aşağıya dedim  cüzdanım çalındı… bir inişleri var aşağıya.. Kim çaldı, nasıl oldu.. tüh müh… yaa dedim hani bu sıralar burada çete gibi dolaşan bir köpek sürüsü var ya işte onlardan biri çaldı… Gülecekler ama ben öyle ciddiyim ki ne diyeceklerini de bilemediler zavallılar.. Koşun peşlerinden gidelim dedim, bu sefer üçümüz birden koşmaya başladık, sen misin koşan… ve yine aynı sürü üstümüze doğru geldi (cüzdanımı çalan yok ama aralarında) .. nasıl çığlık çığlığa gidiyoruz… Bir Allah’ın kuluda çıkıp kardeşim ne oluyor burada demiyor, o da ayrı bir konu ya neyse…
Köpekler gitti, biz sakinledik, koşmadan ağır ağır sokaklarda yerlere bakarak dolanıyoruz… Ama çok karanlık , dedik şu büfeden ışıldak varsa isteyelim… (ayyy çok uzun oldu bu hikaye) Büfeci ye anlattık olayı, hııım dedi, İsmail Dayı var şu harabede yaşar ona anlatın durumu, O tanır o köpekleri !
Haydi gittik İsmail Dayıya, durumu anlattık... Tamam dedi, şuradaki araziye gitirmişlerdir cüzdanı, camiden çaldıkları ayakkabıları da getiriyorlar, yarın sabah gelin bakalım..
Eve gittik tırıs tırıs, aklım cüzdanda.. hayır çok para yoktu içinde ama kimlikler kartlar… İptal ettirmeye de içim el vermiyor, neticede köpek çaldı… Belki bulurum uğraşmıyayım diyorum… Öyle ikircikli bir halde uyudum, sabah bir kalktık her yer bembeyaz kar, gittik İsmail Dayıya, merdiveni dayadık, girdik arsaya.. şöyle bir gezindim ve tak buldum cüzdanımı… biraz dişlemiş ama açamamış, fermuarlıydı yaa ondan…
Nasıl mutlu oldum anlatamam…
Yani anlayacağınız, bizim ailenin köpeklerle maceraları bir değil iki değil…

Today, I wanted to share a funny memory belong to me.
Many years ago, my purse was stolen by a dog:) It was really funny but that day, I was angry and scared.
I wish my english would be enough to write all story...
I wish you a wonderful weekend.


NOT; Bu arada şu hayatımdaki 7 gerçek ile ilgili bir kaç sevdiğim arkadaşım beni mimlemiş.. Şöyle 7 maddede bu işi halledebileceğimi bilsem hemen başlayacağım  yazmaya ama, yok biliyorum ben kendimi, öyle kısa yazamam... O kadar zor ki benim gibi değişken biri için ben şöyleyim böyleyim demek.. dur bakalım biraz düşünüyorum ne yazabilirim diye...



Kurabiyede fantaziye kaçmak....




İlk kez geçen yıl yaptım bu zencefilli kurabiyelerden, o zamandan beri de sık sık yapıyorum. Hepinizin bildiği, yaptığı bir kurabiye. Bazı şeyleri biraz geç keşfetmiş olmanın verdiği pişmanlıkla, yaptığım şeylerin gözünü çıkartıyorum:)
Babamın dediği gibi ben fantaziye kaçmayı seviyorum. Yok öyle kuzu kapama, zeytin yağlı biber dolması yapmak istemiyorum, illa süslenecek şeylerle uğraşayım, Panna cotalı ayva tatlısı yapıp üst üste dizeyim  istiyorum mesela…


Belki daha önce de bahsetmişimdir, bizim çocukluğumuz kek ve kısıra hasret geçti, annem harika baklavalar, turtalar, prasalı arnavut börekleri yapar ama o ikisine sıra geldimi, aa ben hiç bilmem derdi… Bilmeyecek ne var, yaptım oldu…
İşte son yıllarda ailecek bunun acısını çıkartıyoruz, bir arada olduğumuzda ben habire kek yapıyorum. Ama yoook Muffin falan değil bildiğin klasik üzümlü cevizli tek parça kek.
Bu sefer muffin yapacağım dediğim an annem başlıyor, yok kızım o çok hor oluyor, sen bildiğimiz keki yap, hem babam da böyle kesip yemeği seviyor, yaa olay aynı, ha dilim ha toparlak…
Sonra babam çıkıyor; tamam o da olur ama hani geçende yapmıştın ya böyle annenle akşam üstleri çayın yanında birer dilim kesip yemiştik. İşte o çok güzeldi. Kesip kesip yiyoruz… Takmışlar kesmeye..

Neyse geçen sene  bu kurabiyeleri  kalp şeklinde yapmıştım, uçlarına da kurdela geçirmiş bir kutuya koyup Balıkesir’e giderken götürmüştüm. İlk başta pek yüzüne bakmadı babam.  "Napmış bu böyle şam şeytanına döndürmüş kurabiyeleri" dedi anneme , duydum yani.
Ama sonra çok sevdi, bir kere hiiiç bayatlamıyor ya işte o çok güzel, yap bolca 2 hafta ye neredeyseJ Eğer siz de bizim gibi akşamları çayı, kahveyi boş içemiyorsanız bence çok hafif ve azıcık yağlı, deneyin derim.


Bu sefer de yaptım ama biraz kalın açmışım, aslında daha ince olmalılar.
Hani eşimize, dostumuza giderken eli boş gitmek istemeyiz yaa işte gidip bir kutu çikolata alacağımıza bence birazcık kurdela ile böyle sevimli kurabiyeleri paketleyip götürsek, hem kesemiz için, hem de kendimiz için daha sağlıklı değil mi??


Şimdi tarifi veriyorum dikkat;
Malzemeler
·                    1/2 çay bardağı sıvıyağ (ben çok daha az koydum yine de oluyor)
·                    50 gram margarin (erimiş ) (Erimiş derken öyle su gibi değil yumuşak yani)
·                    4 su bardağı un (yook ben her defasında biraz daha fazla koyuyorum, alabildiğine un demek istiyorum burada: )
·                    2 tatlı kaşığı tarçın
·                    2 tatlı kasığı zencefil
·                    2 yumurta
·                    1 paket kabartma tozu
·                    4 kahve fincanı pudra sekeri
Tüm malzemeleri aynı anda karıştırıyorsunuz, yok öyle önceden yumurtayla şekeri falan çırpmak. Sonra merdane ile açılacak bir hamur haline getirip ne çok ince ne çok kalın açıyoruz. Şekilli kalıplarla oynamaya başlıyoruz sonra, bir ondan bir bundan….
Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 15-20 dakika piştikten sonra biz dayanamayıp sıcak sıcak yiyoruz. Siz keyfinize göre takılabilirsiniz.

 NOT; al işte o küçük kırmızı çiçek ve kurdela burada da var… 


I know all of you knows this cookies. But first time I baked it last year. It was too late for me:)
Firstly my dad did not like to much these cookies, but now he is addicted:)


Recipe is here;
 • 50 ml vegetable oil (I use it still is less)
 • 50 grams of margarine (melted) (that is soft)
 • 3 cups of flour
 • 2 teaspoons cinnamon
 • 2 teaspoons ginger
 • 2 eggs
 • 1 packet of baking powder
 • 1/2 cup powdered sugar
All materials is at the same bowl and mix them until smooth.
Preheat oven to 180 degrees C. On a lightly floured surface, roll the dough out to 1/4 inch thickness. Cut into desired shapes with cookie cutters. Place cookies 1 inch apart onto an ungreased cookie sheet.
Bake for 10 to 12 minutes in the preheated oven. When the cookies are done, they will look dry, but still be soft to the touch. Remove from the baking sheet to cool on wire racks. When cool, the cookies can be frosted with the icing of your choice.
This time, my cookies were a little bit thick. Actually, They should be thinner..

I think it is a good gift to give loved ones. We need only a little bit cute ribbons and boxes.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...