Daha Karpuz Kesecektik....







Herkese günaydın….

Muhtemelen biz şu anda böyle bir masada kahvaltı ediyoruzdur. Bu postu dün hazırlamıştım, zaman ayarlı olarak, başka da hazırlayamadım zaten.

Biz ailece gözümü açar açmaz kahvaltı diye etrafta dört dönenlerdeniz. Kahvaltımı yapmadan şuradan şuraya gidemem, tansiyonum düşer, bir fena olurum, sinirlenirim, güne başlayamam kısacası…
Pek çeşit aramam kahvaltıda, çay olsun, beyaz peynirle domates olsun yeter. Reçel çeşitleri ile, iki çeşit zeytin de olsun isterim aslında… taze körpecik biber varsa ısıra ısıra yenmelik… bir de köy ekmeği… Sanırım kilo alıp döneceğim bu tatil sonunda yine…





Son yıllarda babamda bir karpuz sevdasıdır gidiyor. Ne zaman yanlarına gitsek, bizim şerefimize karpuz kesiyor, sanki kuzu kesiyormuş gibi bir edayla.. Yaa alt tarafı karpuz diyoruz ama bizi duymuyor bile...
Kapruzu keselim, karpuzu dolaba koyduk mu, kapruz kestim kahvaltıda da yiyelim… babamın konuşmasının  %30 unu oluşturuyor bu karpuz muhabbeti.
Ne acıdır ki hayatım boyunca babamın tatlı bir karpuz aldığına da tanık olamadım.
Keser karpuzu, bal bal balll diye, bi bakarsın bildiğin pembe, ekmek gibi bişey…

Son gittiğimizde yine karpuz yiyoruz, babam bu sefer karpuzun çekirdeklerine taktı. Keşke çekerdekleri olmasaymış, keşke annem çekerdeksiz kesmesini bilseymiş falan. 
Sonra; “Bu sene bahçeye ektiğim tohumları, adam çekirdeksiz karpuz diye verdi ama  onlar da çekerdekli “ dedi.
 --- “ee daha onlar olmadı, kesip yemedik ki… nereden biliyorsun”
--- “Bende öyle bir izlenim bıraktı"


Şimdi merakla bahçedeki karpuzların büyümesini bekliyoruz.  

Herkese afiyet olsun...







Good Morning…
This is a traditional Turkish breakfast table.
Probably now We are at the such a table for breakfast. I have prepared this post yesterday.

in the morning I must eat something when I wake up. I can not start the day. Especially tea, cheese and tomato should be my breakfast table. one or two kind of jam and olive also can be very nice.  

I love to have breakfast in the garden.

Happy Saturday!








Haftasonu Kartı - Tatil kapıyı çalınca....





Zorunluluklar beni her zaman bunaltmıştır. Yooo karşı gelmem, bu mudur der boyun eğerim…. Mesela 9-6 çalışmak hiç bana göre değil, ama yıllardır bu şekilde çalışıyorum.

Esnaf olmayı hep istedim ben... Yakın çevremdeki herkes bilir benim hortum sevdamı ve bu hayalimi…
Sabah erkenden kalkacağım, eşe dosta günaydın - hayırlı işler diye diye geleceğim dükkanıma, çaycı hemen getirecek çayımı beni görünce, dışarıya da masa atacağım... Elimde hortum dükkanın önünü yıkayıp gelen geçenle şakalaşacağım.. Sonra oturup müşteri bekleyeceğim gamsız gamsız gazetemi okurken…. Gerçi ben fazla oturamam mutlaka birşeyler yaparım ama en azından ne istersem onu yaparım.. Kafa patlatmam yani hidrolik hesaplara, vananın çapına, savak yüküne…
Ya da Karpuz kamyonunun tepesinde karpuz fırlatıcısı olmak isterdim.  Tek derdi karpuzu düşürüp patlatmamak. Hop hop atarsın bir ahenkle kapruzu karşındaki de konsantrasyonu kuvvetli biriyse, ahenkle dans edersin karpuzları fırlatıp tutarken.. O sırada bir yığın hayal kurabilirsin mesela… Kamyondaki karpuzlar bitince bir çay söylersin, işini tamamlamış olmanın verdiği mutlulukla… fiziksel güç yaa kafan rahat ya.. Bu dünya değmez daha fazlasına…

Neyse sonuç olarak biz bu akşam yine Altınoluk yolcusuyuz. Ama bu sefer bir haftalığına… Ben bu iş hayatının en çok tatile çıkışlarını seviyorum…

Arabayı öyle bir yükledik ki sanırsın bir daha dönmeyeceğiz… Götürdüğümüz şeyleri buraya yazmaktan imtina ile kaçınıyorum… O kadar birbiri ile alakasız saçma sapan şeyler ki anlatamam. Tatildeyken nasıl bir ilham gelir kestiremediğim için dün akşam evde eller arkada, şahin bakışları ile dolanarak, topladım koydum bagaja ne bulduysam, ıncık gıncık poşetlerde. Deniz otobüsüne binerken hani bagajı kontrol ediyorlar ya, işte en çok o zaman utanıyoruz.

(Kısacası diyecektim baktım çok yazmışım... ) Diyeceğim o ki; bir hafta buralarda olmayacağım. Orada internet bağlantım da yok, yani anlayacağınız sizin yorumlarınıza cevap veremeyeceğim ya da güzel postlarınıza yorum yapamayacağım için şimdiden kusuruma bakmayın…

Hepinizi çook çook öpüyorum.


This evening we are going to Altinoluk for our annual vacation. I won’t be here for a week because of this I am very sorry for can not comment to your nice posts and your messages.
See you after a week…
A big kiss and happy weekend.





Kalpli Tabloya Gelll...



Hani dün size bahsetmiştim ya, kardeşimin odası için geçici bir tablo yaptım diye işte bu O.
Geçici diyorum çünkü tam istediğim gibi olmadı biraz soluk kaldı duvarda. Ya kalpleri yapıştırdığım zemini daha koyu bir renk seçmeliydim, ya da renkli origami kağıtlarından yapmalıydım, o zaman daha canalıcı olabilirdi.

Londra’ya gittiğimizde her metroya binişimizde bir harita almışız, bunu Istanbul’a gelip de bavulları boşaltırken farkettim. Her yerden metro haritası çıktı. Koydum kağırlarımın arasına. İşte bu kalpler o metro haritalarından yapıldı.



Çerçeveyi Ikea’dan almıştık ama aldığımızdan beri içine bir türlü istediğimiz gibi bir şey koyamadık, bana öyle geliyor ki yakın zamanda biz bu çevçeveyi de boyayıp içine daha farklı bir şey yapacağız..
İlk önce benim odamdaydı Monet’nin Nilüferi vardı içinde,  sonra ben odama başka bir şey asınca boşa çıktı, kardeşimin odasına astık, ama kardeşim içindeki soluk kaçtı diye pek beğenmedi çıkarttı.  Biz de Matisse’in La Gerbe isimli Cutout’unu renkli kağıtlardan keserek kendimiz yaptık..  Aslında o güzel olmuştu, epey bir süre onu kullandı. Sonra adam gibi bir şey alalım dedik  AllPoster’den yine Matisse’e ait bir poster sipariş ettik ama O da olmadı… Var bir uğursuzluk bu çerçevede ama henüz çözebilmiş değilim...




Neyse sonuç olarak yapması çok zevliydi. Kağıtlarla uğraşırken çok mutlu oluyorum.
Ben ortaokuldayken iş ve teknik diye bir dersimiz vardı, o kadar güzel şeyler yapardık ki, en sevdiğim dersti diyebilirim. Sevmediklerim ise Kimya, müzik ve beden.
Bedeni sevmezdim çünkü o zamanlar çok kısa boylu olduğum için (ki şimdi nereden baksan… hemen hemen bir buçuk metre varımdır) hep sıranın en başında olurdum.
Müzik dersinden tiksinirdim; çünkü tek söylediğim şarkı (arabanın içinde olmak şartıyla)” Anne Anne Anneciğim, Üşüdüm üstüme örtsene anne” şarkısıdır (sadece bu kadarını biliyorum bununda). Yüksek sesle avazım çıktığı kadar bağırarak söylerim ki,  arabada söylenmesinin tek nedeni hiçbiryere kaçamayanların izdırabına tanıklık etmektir.
Kimya bir numaralı düşmanımdır, yok oturmadı kafamda molekül ağırlığıymış, yoğunluklarıymış… Halkuki mesleğimin de %40 ını kapsayan bir konu… kısmette yokmuş…




 
Diyeceğim o ki, kesin yapıştırın rahatlayın. Geçen hafta Küçük Prenses ve Düşler Ülkesi bloğunun sabibi ve küçük kızının yaptığı gibi… O kadar güzel anlatmış ki mutluluğunu, belki başkalarına da bulaşır….

 

At the beginning of June, We went to London with my sister. We realized that We had taken underground map every using the underground.
I cut out these hearts from London underground maps.

We had bought this frame from ikea about 2-3 years ago for my bedroom. I placed a water-lliy painting of Monet. After a while  I changed it with a mirror.
My sister used it her bedroom  wall but she did not like Monet's painting, it was realy soft color.
We made a table like Matisse's La Gebre cut-out. It was very nice and colorful.
This year we wanted to change it again and we choosed a drawing from Matisse.. We have ordered to this drawing from allposter. But we don't like it again...  Because of this I made this hearts for a temporary period.
Actually I did not like so much this job, I could use a different color for the background or cut these hearts from origami papers. Maybe that time it could be more attractive.
But not important I know that we will paint this frame with another color and change the inside in the very short time. 

 

Durum değerlendirmesi...



Nisan ayı içinde evde değişiklikler yapıp bir bahar havası estirmek istediğimizden bahsetmiştim hatta bir de listemiz vardı. Bu listenin akıbetini aşağıda okuyabilirsiniz.

Listenin bir maddeside posterler ile ilgiliydi. Geçen gün küçücük televizyonumuzdan birşeyler seyrederken çektim şu bir iki fotoğrafı ispat babında:)




Posterler Honlanda'dan Laura Amiss'a ait. Posterleri seçtiğim gün de burada sizlerle paylaşmıştım. Hey gidi günler...





Yapılacaklar Listesi'nin Akıbeti;

1-Krem rengi koltuğun üstündeki yastıklar değiştirilecek. (Bu sezon sonu indiriminden Zara Home’dan sezonda 69-79 TL etiketi olan yastık kılıflarını sadece 9, 6 ve en pahalısını 11 TL’ye aldım.)
Yastıklar çok güzel ama koltuğun üstüne koyunca bir yatak odası havası esti salonda.. İstemeye istemeye kaldırdık yastıkları. Onları kullanabileceğim başka bir ortam bulam gerekiyor şimdi.

2- İşyerinden getirdiğim siyah sehpa beyaza boyanacak.
Boyandı. İşte ispatı

3- Girişteki ayakkabılık beyaza boyanacak ve kulpları Zara Home’daki düğmeli kulplar ile değiştirilecek.
Boyama da yapıldı , kulplar da takıldı… İşte ispatı

4- Koyu renk kadife koltuk kaplanacak, arkasındaki yastıklara açık renk, koltuk kumaşına uygun kılıflar geçirilecek.
İkea’dan krem rengi üstünde eser miktarda desenleri olan bir kumaş almıştık. Onun üstüne yatırdık koltuğun minderini bir güzel defter kaplar gibi kapladık.. Maksat gözümüz gönlümüz açılsın, bir sürelik değişiklik olsundu. O kadar çok uğraştık ki düzgün olsun diye parmak uçlarımız delindi iğneden… Ama koyunca koltuğa, bir sessizlik oldu.. Olmadı yani.. sinmedi içimize.. Beklemedik hiç hemen söktük…
Koltuk kaplanamadı ama yastıklarını değiştirdik, hiç olmazsa birazcık ferah oldu.

5- Televizyonluğun üstündeki iki poster ETSY’den aldıklarımızla değiştirilecek.
İşte bunlar bunlar.

6- Orta sehpanın üzerindeki ikea ahşap kase ve boyalı taşlar, Paşabahçe’den aldığımız balıklı kase ve yeni boyanacak olan taşlar ile değiştirilecek.
Bu işlemi bir türlü yapamamıştık taa ki son Altınoluk seferimize kadar. Önümüzdeki günlerde onlarıda buradan görebileceksiniz. Soft renklerde boyandı taşlar.

7-Salondaki yan perdeler (bunların bir ismi var ama ben unuttum) açık renk olacak.
Evet oldular. Ikea’dan açık krem rengi perdeler aldık, eskileri koyu griydi, değiştirince bir ferahlık, bir bahar havası, nasıl diyeyim bir hoşluk oldu işte…

8-Çamaşır makinasının bulunduğu bölüme İkea’dan alınan  sepetli dolap konulacak.
Bizim çamaşır makinasının kendine özel bir odacığı var. İşte o odada eskiden küçük bir kitaplık vardı (küçük ama) onu çıkarttık apartımana, üstüne de kağıt yapıştırdık isteyen alabilir diye. Almışlar… İşte oraya şu beyaz 3 sepetli şeyden aldık ikea'dan. Rahatladı orası…

9- Kardeşimin odasındaki tablolardan biri yeni sipariş ettiğimiz Matisse’in bir çizimi ile değiştirilecek. Şifonyerin üstü yeni vazo ve başka aksesuarlar ile renklendirilecek.
Allposter.com adresinden Matisse’in bir çizimini sipariş etmiştik geldi ama Kardeşimin odasındaki tabloya pek uymadı, biz de onu salonda bir benzerinin yanına astık, çok da iyi yaptık. Arada bakıp "bu iyi oldu böyle" diyoruz en azından… Bu sefer kardeşimin odasındaki tablonun içi boş kaldı, bende oraya kalpli bir tablo yaptım geçici olarak.. Onu da inşallah akşam bilgisayarın başına oturabilirsem burada sizlerle paylaşacağım.
Şifonyerin üstüne de İkea Mavi vazoyu ve bir iki aksesuar daha koyduk..

10-Ay ne acı kendi odamda sadece komidinimin kulbunu değiştiriyorum. Belki koltuğumuda beyaza boyayabilirim.
Kulbu değiştirdim. Benim komidin aslında komidin değildi. Eski oturduğumuz evde bizim ocağımız hani mini fırınlı ocaklar olur ya (yarım) ondandı. Altına da ahşap beyaz dolap almak gerekiyordu. Neyseki Beşiktaş o bakımdan bir memba, hemen bulmuştuk bir tane. Yıllarca mutfakta kullandık, içine kuru baklagilleri, şekerdir, undur, tuzdur gibi malzemeleri koyuyorduk. Bu eve taşındığımzıda balkona çıkarttık  ne yapacağız bunu diye, sonra annem geldi “senin komidinin yok, bunu boyayın mis gibi kullanın yazık yepyeni” dedi. Öyle de oldu.
 İçinede  raf kestirdik Praktiker’den, şimdi bir de kulbunu şu porselen çiçekli olanlarla (Koçtaş'dan aldık) değiştirdim oohhh miss gibi…
Bu arada odamdaki koltuğu tatil dönüşü boyamak için kardeşimle sözleştik.

Ayyy yoruldummmm..



Bugün bunu sevdim... Natalia Vodianova





Natalia Vodianova'nın bu güzel fotoğrafları yaklaşık 2 yıl önce fotoğrafçı Caroline Schiff tarafından çekilmiş. Dekor, renkler, parlaklık, ışık, kıyafetler hepsi çok hoşuma gitti. Natalia Vodianova için zatem söylenecek pek birşey yok. Her zaman muhteşem...

Bu arada Caroline Schiff'in web sayfasındaki videoları da güzel görmek ve biraz da rahatlamak istiyorsanız seyredin bence...





These beautiful photos of Natalia Vodianova had taken by photographer Caroline Schiff. Decor, colors, brightness, light, clothes I enjoyed all of them.
Already there is nothing to say about Natalia Vodianova. She is always amazing ...


In the meantime, if you want to be relax and to see the beautiful, you should watch the videos in the Caroline Schiff website .






Bir varmış bir yokmuş.. Bir armut bir de kiraz varmış....




Bundan 4-5 hafta önce çekmiştim bu fotoğrafları. Sabah uyandım daha kahvaltı yapmadan başladım çekmeye öğleden sonraya kadar habire çektim durdum. Şimdi elimde yaklaşık 150 tane armut ve kiraz fotoğrafı var.. Biraz abartmışım sanki.


Armut durduğu yerde duruyor, hiçbir atraksiyon yok bense etrafında fır dönüyorum.
Fotoğraf çekmek bana terapi gibi geliyor. Elime makinayı alınca herşeyi unutuyorum.  Aynı kareyi 5 kez 10 kez çekiyorum... Tek amacım hoşuma giden bir kare yakalayabilmek. Bulanıkmış, yamukmuş çok da umrumda değil aslında, benim için önemli olan içime sinmesi ve renklerin canlılığı.. Kısaca bir fotoğrafa baktığımda mutlu oluyorsam tamamdır.



Bu kış adam gibi bir kursa gitmeyi planlıyorum. Biraz fotoğraf makinasını tanısam, teknik bir iki şey öğrensem belki daha mutlu olacağım, hem kardeşime de daha fazla hava atabilirim böyleceJ
Londra’dan bir lens almıştım, alırken de bu portre için ideal, senin harika fotoğraflarını çekeceğim dedim ama henüz adam gibi bir tane bile fotoğrafını çekmedim zavallımın. Şimdi durup durup beni kandırdın diyor…
Ne yapayım manzara ya da portre çekmek hoşuma gitmiyor, daha doğrusu aklıma bile gelmiyor… Ver bana bir armut bir kiraz sonra git evi boşalt ruhum duymaz…


Armut diyince aklıma geldi, biz ailecek düzeni, güzeli seviyoruz tamam da bazen biraz dozu da kaçırıyoruz.. Geçen sene bahçemizde küçük bir armut ağacı vardı (hala var da babam onu budamış şimdi ona ağaç denmez odun olmuş zavallı) , annem karşısına geçip, “bu ağacında dalları şöyle top gibi olmuyor dağınık dağınık büyüyor ne biçim” demişti.. Hani çizgi filmlerdeki ağaçlar gibi büyüsün istiyor bütün ağaçlar…
Son gittiğimizde akşamüstü oturuyoruz balkonda, kardeşim ; bugün deniz bulanıktı nedense dedi, annem de sinirli sinirli; düzgün düzgün yüzmesini bilmiyorlar ki.....

Tepişiyorsunuz tabi yüzerken, kumları havalandırıyorsunuz… bak bizim oraya gelirseniz düzgün düzgün yüzün biz öyle dağınıklığı bulanıklığı pek sevmiyoruz…





4 or 5 week ago, I took these photos. I woke up in the morning and I started to take photos before breakfast until afternoon.
Now I have about 150 pieces pears and cherries photos. The pears are on the table and I am turning around to their like mad.


Take a picture, it sounds like therapy to me. When I take my machine  I will forget everything.
My goal is capture a single nice frame. In fact I do not care it is blurry or skew. The most important thing for me is the viability of the colors.
When I look at the photo, if I feel happy, this is enough for me.
Next winter I am planing to join a course about photography. Maybe that time if I learn more technical things I can be happier.


I had bought a lens from London , İt was ideal for the portrait,
And I said my sister " I will take a lot of photos of you. But not yet I could not take any photo. She is very angry with me:)
But what do I don't like to take a portre or a landscape photo.





Hepinize güzel bir gün diliyorum...

I wish a beautiful day to you...



Tepedeki Kulübe...

 
Sıcaktan bilgisayarın başına oturamadım bu haftasonu. Bir tek dün akşam bir iki saat oturdum onda da sadece fotoğraflara baktım bitkin bitkin. Yaz dediğin sıcak olur, hiç yakınmıyorum sıcaktan, sadece biraz tembelleşiyorum o hoşuma gitmiyor..
Bir yığın fotoğraf var sizinle paylaşmak istediğim ama o kadar da kararsız biriyim ki, o kadar zor beğeniyorum ki, bir türlü iş çıkmıyor… Tamam bunu koyarım yarın diyorum, tam o konu ile ilgili fotoğrafları düzenlemeye başlıyorum aradan 15 dakika geçiyor bir de bakmışım başka fotoğraflara gözüm kaymış, dur birazcık bunlarla ilgileneyim diyorum, sonra kafam karışıyor bunları mı yarın yayınlasam acaba diye..
Hadi bakalım nasıl karar vereceğim, ikisinden de vazgeçip bambaşka bir sayfa açıyorum hayatımda. Başlıyorum yeni fotoğrafları düzenlemeye, kolajlamaya... Seçenek arttıkça ben buhranlar geçiriyorum. Ben bir çok kişinin aksine seçeneklerden hoşlanmam. Budur diyin bana, yemek bu, yol bu, iş bu, hayat bu... ben o yolda mutlu olmayı deneyeyim.. ama bir iki seçenek oldumu aklım hep diğerinde kalıyor bu sefer hangisini yapsam, hangi yoldan gitsem bir yanım hep eksik....
Sonuç; gece ikide yattım ve bugün buraya koymak için kendi çektiğim fotoğraflardan hiç birini hazırlayamadım…
Her akşam tamam yarın çok enerjik olacağım harıl harıl çalışıp hem fotoğrafları seçip düzenleyeceğim hem de yazımı yazacağım diyorum ama balkondan içeriye giremiyorum, girince de üzerine Sheltox sıkılmış sivrisinek gibi sersem oluyorum…

Neyse ümitli olmak iyi bir şey, ben yarın için ümitliyimJ

Gelelim bugün sizler için seçtiğim mavi tonlarının ağırlıklı olduğu, ki en sevdiğim renk… Ferah mı ferah, sade mi sade bu güzel eve….

Atlantik okyanusu manzaralı bu evin dizaynını Eliot ve Alexandra Angle yapmış. Tepenin üstünde muhteşem manzaralı yalnız bir kulübe gibi.
Ben özellikle şu hasır koltukların altındaki halıya vuruldum. Ne kadar uyumlu bir seçim. Sonra yatağın başunundaki sehpa ve karşılıklı iki yatağın olduğu odaki herşey harika…
Sadece gece yanlız beni burada bırakmasınlar yeter...









The weather is very hot these days. because of this I could not sit opposite the computer for dealing with my blog. I want to edit and choose my photos for post but it is difficult for me.
First reason is the weather, second reason is; I am very unstable person. Firstly I decided a subject and I started to edit photos about  this subject but later, I noticed that I am dealing with another photos… That time I confused and I give up from all my choosing and start again.

Anyway... Today I chose a house which is fresh, air and Overlooking the Atlantic Ocean for you.
This house was designed by interior desingner Eliot and Alexandra Angle.
I especially loved the carpet which is under the Wicker  seats and then I loved the side table next to the bed and liked everything in the room where two of the bed.
Only one thing makes me nervous, to stay the night here alone.


Seni yerler yerler...




Herkese bu kız gibi tatlı bir hafta diliyorum. Şunun işvesine, cilvesine bir de bikinisine bakar mısınız???

Tam yenmelik…



I wish a sweet week like this adorable girl...



Haftasonu Kartı



Bugün içimden neşeli şeyler yazmak gelmiyor. Haberleri okudukça içim acıyor…
Sadece gökyüzüne bakıp ümit etmek istiyorum…




Panjurları kapa ve sessiz ol!


Kendimi bildim bileli bu tarz panjurlar çok hoşuma gitmiştir.
Günün birinde , emekli olup da İstanbul'dan kaçtığımda, işte evimin pencerelerine bu aşağıda gördüğünüz mavi ya da beyaz panjurlardan yaptıracağım. Hem kendime, hem size de söz veriyorum.
O zaman bütün gün evde alacağım ya, öğle saatlerinde kapatacağım panjurlarımı camlar açık, uzanacağım koltuğa elimde de bir kitap içim geçecek, gözlerim kapanacak sonra birden kitap elimden düşecek ve küt diye bir sesle irkileceğim. Anlaşılacağı üzere kalın kitap okuyor olacağım.
Ne güzel bir hayal...Bütün bir günümü en ufak ayrıntılarına kadar hayal edebilirim.










 
Ever since I can remember that I love so much this kind of shutters.One day, When I am retired and left from İstanbul, I will have these blue or white shutters on my house windows. I promise you and myself:)
That time all during day I will be at home and I will close my shutters but windows will be still open at noon..I will lie down a sofa with a book and I will nap... What a nice dream..
I can imagine the whole my day until the slightest details.

Usta sen ol, bu sefer çırağım ben...

                                                                                                                                                                                        

Anneme bizim balkonumuz için boyadığımız sandıkları gösterince çok kıskandı; “ee burada da sandık var ama boyamız yok” dedi boynunu bükerek. Oysaki kızlarının nasılda donanımlı birer iş güzar olduğunu unutuvermişti.

Yıllardır oradan oraya yük taşımaktan bence boyum uzamadı benim. Üniversite için evden ayrıldığımdan beri İstanbul’dan Balıkesir’e, Balıkesir’den İstanbul’a şimdi bir de Altınoluk’a, sonra oradan tekrar buraya devamlı birşeyler taşıyıp duruyoruz…. Komşulardan utanır olduk. İki kişiyiz ama sanırsın evde bir ordu yaşıyor, marketden de habire taşıyıp duruyorum, ne yiyoruz onu da anlamadım.




Neyse konumuza dönelim.. Altınoluk’ta mutlaka boyayacak birşeyler buluruz umuduyla, evde artan boyaları da attık çantaya. Annem sandık var diyince gözler parladı tabii.
Bizim evde boya işinin erbabı kardeşimdir. Zaten o herzaman büyük işleri sevmiştir. Bense hayatım boyunca evde çıraklıktan kurtulamadım. Evin tüm camlarını o siler mesela, Adı var “bütün camları sildim”… Peki ben ne yaparım o sırada, onun bezini sıkarım, suyunu değiştiririm, ortalarda dolanı dolanıveririm, çöpü boşaltırım, çekmeceleri düzeltmeye koyulurum, o sırada bir şey bulur on saat ona bakarım, televizyon açıksa ağzım açık dalar giderim… Detay işleri severim ben…



Evi boyayacağımız zaman o büyük ve güzel ruloyu alır, bana uyduruk fırçalar kalır. O çıkar taburenin üstüne başlar boyamaya, ben kenarda küçük küçük boyarım.. Sonra “Şunu boyaya batırıver” der. Fırçasını boyaya batırır onun eline tutuştururum. Yerlere damlayanları silerim... Ezik miyim neyim…

Bunun birinci nedeni bence çok anlamasamda her okuduğumda hayretlere düşecek kadar tüm özelliklerini taşıdığım bir balık burcu olmam ki esas çarpıcı olanı ise kardeşimin de ormanlar kralı Aslan olması. Bizim evde tam bir balık - aslan ilişkisi yaşanıyor yani…


Kısacası Altınoluk’ta ben kelebek peşinde koşarken o da bu sandığı annem için boyadı. Sonra ben zavallıyı oradan oraya taşıyıp fotoğraflarını çektim. Annem de bakıp bakıp gülümsedi. Babamsa “ahh benim sanatçı ruhlu kızlarım” diye numaradan ağladı… (By-Pass’dan sonra edindi bu alışkanlığı da )




Last weekend When we were Altinoluk, we showed our painted strawberry crate to our mum. She seemed very jealous.
Luckily We had increasing paints from our beautification of balcony.

We love to painting jobs.. My sister is a master, I am her apprentice. She always do a big jobs at the home. For example cleaning the windows.... I like doing the small things and detail jobs.. 
I think the biggest reason of  this is, I am a typical Pisces  and my sister is a typical a lion.
Anyway last weekend my sister painted this crate for mum and I took a lot of photos of its.



Tarkan ; Usta - Çırak
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...