painting etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
painting etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Benim Odam Çocuk Odam...





Çok oldu bu şifonyeri boyayalı. Kışın ortasıydı belkide, fotoğrafları çekmişim unutmuşum. Sözüm ona hemen düzenleyip yayınlayacaktım burada… Bu huyumu hem seviyorum, hem sevmiyorum. Seviyorum çünkü hayatımın hiçbir aşamasında geriye bakmadım ben. Nasıl anlatayım…. Mesela hayatta sınav kağıdımı ya da yaptığım birşeyi kontrol etmem. O yüzden ilk yapışta yaptım yaptım yoksa kader utansın… Denenmişi denemeyi sevmem, hep yeni bir şey yapacağım. İşte bu kötü.. Hiç birşeyde  uzmanlaşamıyorum böyle olunca, bir ara hayatımın merkesinde olan konu anında demode olabiliyor… İlişkilerimde de böyleydi hep. İlki hariç (çocuktum çünkü) bitti bitti, geriye dönüp sorgulamadım hiç, yaşanmışı yaşamak gibi bir hevesim olmadı, bilinmez hep cazip geldi bana. Ondan herhalde hayatımda hiçbir zaman bir 5 yıl sonrasını tahmin edemedim.
 
 

Ay bir şifonyer boyamadan nerelere gitti konu. Bir anda iş yerinde boşluk olunca elimin altında buldum bu fotoğrafları, yani kısmet bu güneymiş.

Salondaki dolap benim ıvır-zıvırları kaldıramaz hale gelince yeni bir dolap ihtiyacı oldu evde, oldu da o dolabı koyacak yer bulmada epey zorlandık. Benim odam çok çok küçük ama başka seçeneğimiz de olmadığı için mecbur oraya bir şey almaya karar verdik ve bu şirincik şeyi sığdırdık.  Ikea Rast şifonyeri biliyorsunuzdur çoğunuz, hani en ucuz, 3 çekmeceli olan.  İşte onu aldık ve bu sefer hiç motajlamadan boyadık her parçayı. Tabii bu şekilde de zor oluyor eğer bizim gibi sabırsızsanız. Kuruması için iyice beklemek gerekiyor her bir katı. Montajlarken çizilmeler oluyor o yüzden montaj sonrasında tekrar bir zımpara yapıp boyadık.
 
 

Kulplar Zara Home’dan. Bayılıyorum değişik kulplara, zaman zaman değiştiriyoruz evde kulpları. Dolapları, şifonyerleri değiştirmişcesine mutlu oluyoruz.

Şifonyeri koyduğumuz yerde ayna vardı önceden, o da küçük ya biraz ferahlatır diye yapıştırmıştık çift taraflı bantlarla. Sökünce duvardaki boyayıda beraberinde götürdü hain. Kış kıyamette badana da yapacak durum olmadığından böyle geçici bir çözüm buldum. Alttaki dökük kısmı şifonyer ile kapadık, üst kısma da bu panoyu yapıştırıp üstüne habire birşeyler iliştirdim. Şu anda görseniz ufacık bile bir boşluk kalmadı, biraz hafifletsem iyi olacak: )
 
 
 

Tamam odam çocuk odasınan pek farklı değil ama yapacak bişey yok yattığım yerden bu şifonyere bakmak hoşuma gidiyor işte…
 
Not: O da pek küçük olduğundan karşısına geçip boydan bir türlü çekemedim zavallıyı:( 

 


We had painted this chest of drawers in the middle of this winter. I had completely forgotten to sharing with you, until I see them on my computer today.

Of course, You know Ikea Rast Chest of 3 drawers. I like it, it is simple, small but pretty and usefull.

My room is very small and because of that we decided to buy it. We painted every pieces before assembling. Yes it was little bit difficult, it happened some scratches during assembling and we painted it last coat when it was montaged.

I have used different knobs from "ZARA HOME".

In the past ( before this chest of drawers) there was a mirror on the my wall. We removed it with some wall:(. This white inspiration board was sticked above the chest of drawers to hide damage on the wall.

 
It is sweet, isn't it?
 
 
 





 

Hayranıyım...




Herhangi bir şeye karşı kabiliyeti olanlara hep hayranlık duymuşumdur, hele ki resim yapanlara olan hayranlığım daha bir başkadır.

Yıllarca ressamların hayatlarını okudum, onlar hakkındaki belgeselleri seyrettim. En çok hoşuma giden bölüm, ben de merak uyandıran konu ise, eserlerini ortaya çıkartırken akıllarından geçen şeylerin neler olduğu… Hislerini ne şekilde boya ile buluşturup kağıda döküyorlar, bizler için alelade olan bir çizginin onlar için ne gibi bir önemi var??

İşte ilk kez yukarıdaki resimle birebir öğrendim yapanın ağzından neyin neyi  ifade ettiğini. Son zamanlarda aldığım en anlamlı hediyelerden biri.  Turuncu Oda bloğunun sahibi sevgili Sibel gönderdi onu bana. Biraz sıkkın olduğum, işlerden bulandığım bir dönemde içine doğmuş gibi bir Pazar günü kalkmış beni düşünerek bu resmi yapmış, sonra da bana göndermiş.  

Nasıl mutlu oldum, resmi nasıl sevdim size anlatamam. Durup durup dudağı nasıl yapmış, gözler nasıl manalı bakıyor, yüzdeki ifadeyi nasıl böyle güzel verebilmiş diye resmi inceliyoruz Funda'yla ve her geçen an daha bir benimseyip seviyorum ben bu resmi.
Sibel’e olan hayranlığım aslında çok daha öncelere dayanıyor. Bizim gibi habire birşeyleri boyamayı sevenler için tam bir yol gösterici. Bloğunda inanılmaz değişim hikayelerine, çok faydalı teknik bilgilere ulaşmanız mümkün.

Ve son yaptığı süprizle beni can evimden vurdu. Şu yazısını bir okuyun lütfen. Belki sizi de harekete geçirir.

Sibel şu sıralar kendi dükkanında yapıyor bu inanılmaz işleri, adı da “Turuncu Oda Eşya DeğişimEvi” . sizi bilmem ama bizim zaman zaman inanılmaz ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi bu.   Umarım yolu açık olur.

Biz hala gidemedik hayırlı olsuna ama ilk fırsatta sendeyiz Sibel…

 
I have always admired against talented people. Especially if he/she is painter...

This painting is a present for me made by my a blogger friend, Sibel who is owner of "TuruncuOda".
I have read the lives of artists and watched documentaries about them for years. I was always curious, how they reflects their feelings to their works. What does it mean for them a simple line???

Sibel told me every detail of this painting and her feelings. I loved it so much.

I would like to thank you so much again for this great present to her.
 
 
 
 

Bir Koltuk Hikayesi...


 
 
Eski evleri ve eşyaları seviyorum, onların hikayelerini dinlemeyi, anlatmayı seviyorum, eski bir evde kimlerin nasıl yaşadığını hayal etmek hoşuma gidiyor… O yüzdendir şu anda oturduğumuz evi de çok seviyorum. Hemen hemen 35 yıllık bir ev, kapılarının boyatılması gerek belki ama o sarımtrak rengi, sıyrılmış boyası ile bana daha sıcak geliyor. Keskin hatları sevmiyorum, aynı model mutfakları, soğuk banyoları sevmiyorum. Üstüste boyanmaktan yuvarlanmış duvar köşelerini seviyorum ben…
 
 


Bizim evdeki her eşya hakkında hikayeler anlatabilirim size ama bugün bir koltuk hikayesi anlatacağım;

Yıllar yıllar önceydi, evde üç kişiydik, ben, kardeşim ve ev arkadaşımız (hep söylerim hayatımın en güzel 5 yılı) Biz çalışmaya başladık, kardeşim hala öğrenci. Birgün büyük temizlik yaparken ara verdik hayal kuruyoruz, şöyle bir koltuk takımımız olsa falan diye.  Bir anda kendimizi otobüste bulduk, evi öylece bıraktık, her yer her yerde… Doğru Kadıköy’e gittik (Bu sırada otobüste neden yaptıysam, kardeşimin saçına sakız yapıştırmıştım küçük çaplı bir kavga çıkmıştı ve otobüsten iner inmez bir bakkala girip bıçakla saçını kesmiştik) ve haşin pazarlıklar sonunda  45 TL’ye bir koltuk takımı aldık geldik . O zaman benim maaşım 25 TL falan (iyi para vermişiz yani).
 
 
Bizim büyük temizliklerimiz meşhurdu, evi boyar, her yeri birbirine katar, dip köşe temizlerdik. Canımız çıkardı ama bir o kadar da eğlenirdik o temizliklerde, mesela eve ne aldıysak bu büyük temizliklerin arasında saç baş toz içindeyken gidip almışızdır.
 
 
 
Yıl 1996 falan sanırım. Koltuklar ilk geldiğinde o kadar mutlu olmuştuk ki anlatamam, oturmaya kıyamıyorduk. İlk kendi paramızla aldığımız sıfır eşya ne de olsa: ) Ondan önce örtülerini mum gibi düzeltiğimiz 3 divanımız ve bir arkadaşımızın bize bulduğu bir ikili, iki tekli iskandinav tarzı koltuklarımız vardı.
 


6 yıl ilk hali ile kullandık. Sonra ev arkadaşımız evlendi gitti, ben iş değiştirdim, kardeşim de çalışmaya başladı. Evde değişiklik istiyoruz… Koltukları kaplatalım dedik, ama renklerini de değiştirelim. Bir iki kişi olmaz öyle eskitme falan, bozarsınız dedi. Ama bizim şöyle bir huyumuz var;  İki kardeş kafaya bir şey koyduk mu, dışarılardan gelen her türlü olumsuz tepkiye kulaklarımızı kapatırız, hedefimize kitlenir, öyle ya da böyle yaparız aklımızdakini. Netekim Rami taraflarında bir koltukçu bulduk, hem yüzlerini değiştirdi, hem istediğimiz renge boyadı koltuklarımızı. Geldiklerinde gözlerimize inanamadık. Tam istediğimiz gibi olmuştu, o zamanlar kırmızı bizim favori rengimizdi evde. Çok severek kullandık bu haliyle de koltuklarımızı.
 
 
 
4 yıl önce 17 yıl boyunca oturduğumuz evden taşındık. Taşınırken bu takımın ikilisini eski evde bıraktık. Teklinin biri benim odama, üçlü kardeşimin odasına, diğer tekliyi de kısa süreliğine salona koyduk. Salondakini bir süre sonra üstüne “isteyen alabilir” diye bir not yazıp apartımanın girişine bıraktık.




İşte bu fotoğraflarda gördüğünüz koltuk şimdi benim odamda, IMÇ’den 20 TL’ye bulduğum bir parça kumaş ile kapladık. Geçtiğimiz yaz da elimize geçen herşeyi boyadığımız bir dönemde bu koltuğu da beyaza boyadık. Şimdi her gece yattığımda bir süre bu koltuğa bakıyorum, iyi geceler dileyip öyle uyuyorum: ) Eşyalarında bir kişilikleri var bence, bizi yansıtan kişilikleri.

Üstünde gördüğünüz iki yastıktan büyük olanını ZARA Home’dan almıştım, çocuk odaları için olan bölümden. Pembe olanını da ben diktim.  
 
 

Bu gördüğünüz pembe …. ( bunlara ne deniyor bir türlü bilemiyorum, sarkıt desem anlamsız, avize desem, avizeler sanki taşlı oluyor, babam şapka diyor, annem karpuz… oofff büyük bir muamma) şey de taaa 1974 yılından… Annemlere ev hediyesi olarak gelmiş. Yıllarca yatak odalarındaydı, yeni evlerine taşınırken aldım geldim kendi odama taktım. Büyük ampülle birlikte pek bi şirin oldu.

Şimdilerde salonda bir iki değişiklik yapmak istiyoruz, zamanı belli değil. Hiç ummadığımız bir anda oluverecek ama bunu biliyorum: )

Evde bizi mutsuz eden birşeyler varsa ne olursa olsun ondan kurtulmalı insan. Üçün beşin hesabını yapmamalı bence…  Sevdikleriyle yola devam etmeli…

İşte böyle…
 

 
 
I love all old things... Old home, old furniture... I love their stories...

This white chair is in my room now. It was changed 3 times since we bought it as you see images...

While we were living together with my little sister and our housemate, we bought it in 1996 (I guess)

I loved it always but now little bit more love... Everything looks so sweet if it is white.

This patchwork pillow is from ZARA Home and this pink little pillow was sewn by me. Very cute, right? And this "Pendant lamp" is from my parent's home and.  it had given as a new home  present by one of our relatives in 1974.  I prefered to use it with a big light bulb. I love it .

I think that we should get rid of stuff which it makes us unhappy. We should stay with lovely stuff around us…
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Herkes boyarsa ben de boyarım...





Gördüğüm bir şey eğer kafama yatarsa direk kendimi hedefe kitliyorum. Aklımın bir köşesinde kalıyor o ve bir bakmışım görevim olmuş, hiç düşünmeden otomatik olarak yapmaya koyulmuşum.
Kimbilir ne zaman gördüm pinterestte ilk bu boyanmış tahta kaşık-çatalları. Sonra yığınla bloger boyadı, o furyada ben de boyadım hatta hızımı alamadım, annemler için, Altınoluk’taki ev için de birer set yaptım.
Bir daha ki sefere çizgili rengarenk boyamayı düşünüyorum.  Ben fotoğrafta gördüğünüz  kırtasiyelerde satılan ahşap boyaları ile boyadım. Zamanla çok yıkanınca boyalar silinebiliyor, zaten o zamana kadar da değiştirme zamanı gelmiş oluyor. 
Kullandığım kaşık – çatallar Ikea’da 1.95 TL’ye satılan mixa ürünü. Hemen hemen her gittiğimde at sepete dediğim bir ürün, sanki her gün tencerelerle yemek yapıyoruz, aksine annemle babam geldiğinde kullanılıyor bizim tencereler, onun dışında kırk yılın başı bir makarna yaparsak o zamanda makarna tenceresini kullanıyorum. Ne yiyorsunuz siz diye sormayın bilmiyorum…
Ama bu yaz iddalıyım her hafta zeytinyağlı taze fasulye yapacağım. Evet buraya da yazdım artık ayıptır yapacağım.




When I saw something, if it is simple and I liked it , I make it absolutely one day.
I don't remember when did I see this diy project on pinterest. After that so many bloggers made it. I loved every one so much.
I have used wood paints and MIXA kitchen utensil set from Ikea.
Another time, I'm thinking to paint them colorful striped. It is funny and cute job...









Boyacı Geldi Hanım...



Bu seferki Altınoluk tatilimizde fazla faaliyet yapmadık, malum bayram temizliğiydi, eş dost ziyaretiydi, ee gelen giden… Aslında biraz da annemle babam yaptırmadı hiç bir şey, çünkü bir önceki tatilimizde resmen işçi gibi çalışmıştık. Sanki bizi 1 haftalık tumuşlar, biz de o süre içinde elimizdeki işleri bitirmek için canla başla çalışıyoruz gibiydi…
Epey yorulduk ama babamın da her zaman dediği gibi fiziksel yorgunluk yatarsın, uyursun geçer, önemli olan zihin yorgunluğu, ona bulaşmamak gerekiyor…




Yazlık evin işi hiç bitmiyor, devamlı yapılacak birşeyler bulmak mümkün. Her sene sezon açlışında yığınla iş çıkıyor, en siniri de rutubetten duvarların kabarması, dökülmesi. İlk 10-15 gün hiçbir şey yapılmıyor kapı pencere iyice açılıyor ki duvarlar kurusun. Sonra rötuşlar başlıyor. Annem kendi yapamaz ama öyle güzel yaptırır ki. Her defasında biz yapardık, ama bu sene ilk açılışa gidemediğimiz için babamla ikisi yapmışlar.

Annemin çok titiz olduğunu mutlaka söylemişimdir, gerçi eskiden doz çok yüksekti, mesela sokakta oynayıp eve geldiğimizde bizi kapının önünde soyar ilk önce beni kucaklar koşa koşa banyoya bırakır, sonra da kardeşimi alıp yanıma getirip, leğene oturtur, siz burada kabara durun diyip, işlerinin başına dönerdi.  

Şimdilerde biraz daha sakinlemiş durumda… Ama kafaya bir şey taktımı o mutlaka olacak. Mesela evin dış cephe boyasının rötuşlanması gibi.. . Eee her ne kadar zaman zaman kendimin, zaman zamansa kardeşimin evlatlık olduğu hayalleri kursam da biz de tıpkı annem gibiyiz ne yazık ki.. Birşeyi yapacağız dedik mi o yapılacaktır.


Neyseki boya işini çok seviyoruz. İlk önce Altınoluk’a gidip Filli Boya satan bir dükkan aradık bulduk, dış cephe boyasını aldık, uygun iki fırça da aldık. Ama gözümü diğer boyalardan alamıyorum. Sarı boya almak için yanıp tutuşuyorum. Adam soruyor, ne için kullanacaktınız, ben de cevap yok, babam soruyor, kızım neyi boyayacaksın, bak kapıyı boyatmam.. Ben boş boş bakıyorum, ama almak istiyorum işte. Sanki çok beğendiğim bir ayakkabı ya da çanta…


Sonunda bir kutu sarı boya aldık, ama rengi konusunda içimizde bir endişe oluştu. Renk tam da benim istediğim sarı değildi. O akşam düşündük taşındık, sabah erkenden gidip boyayı diğer sarı tonu ile değiştirmeye karar verdik. Neyi boyayacağımızı bilmediğimiz bir boya alıp, sonra da onun rengi üstünde tartışıp ve yıllık tatilinde sabahın köründe koşa koşa boyacıya giden pek de yoktur sanırım.
Neyse sonuçta istediğimiz sarıyı aldık, ama o koyu diye bir de beyaz aldık ki böylece nasıl bir ton sarı istiyorsam elde edebileyim.. Boyacı bey de epey bi hayrette izledi, kardeşim, ben ve babam arasındaki hararetli tartışmalarımızı…


Boya işinin ustası kardeşim biliyorsunuz. O hemen alır eline fırçayı, başlar boyamaya sizde peşinde sürünürsünüz. Çünkü hiç dikkat etmez damlatır, hele yorulup sıkıldığında iyice kötüleşir durum.. Kavga çıkmadan biterse ne ala…
O etrafa saçtıkça boyaları biz kazımaya başlarız arkasından. Dış cephe boyası çok fena kazımadan çıkmıyor..

Hadi yerleri kazıdın ama üstü başı ne yapacaksın… Şu gördüğünüz benekli işte benim kardeşim. İlk fırça darbesinde bu hale soktu kendiniJ Bir süre gülmekten işe ara verdik. Öğlen 2’ye kadar tamamladık dış cephe boyasını, sonra o benek benek halimizle denize gittik, neyseki bizim oralarda çok sakin bir yer var, yayıldık çimlere, koşa koşa denize girdik sonra yorgunluktan sızıp kaldık.
Ama eve gidince boyama işine devam ettik.
Bu gördüğünüz annemlerin televizyonluğu idi. Sonra babam akvaryumculuğa heves ettiğinde üstüne akvaryumumuzu koyduk. Hevesi geçince arka balkona atıldı, üstüne altına ıvız zıvır, çiçek falan koydular. Yazlık olunca da buraya taşındı…



Sonunda sarı boyayı kollanacak bir şey bulmanın verdiği mutlulukla boyamaya başladık. Ama size şu kadarını söyleyeyim; yağlı boya iş değil.. Bir daha yağlı boyayı kolay kolay yapmayız herhalde. Resmen pislik. Bir de ters gitti mi işler iyice beter oluyor, mesela bizim tam işimiz bitti boyayı koyduğumuz yoğurt kasesinin dibi çıkıverdi, her yer yağlı boya, annem tak diye gidiyordu. Bizse tinerden kafayı bulduk…


Çok geç kuruyor bu bizim gibi tez canlılar için çok büyük bir dezavantaj.. Habire orasını burasını mıncıkladığımız için her yanımız sarı boya oldu.

Ertesi sabah üstündeki mermeri, Altınoluk pazarından yine annemin habire; "onu ne yapacaksın, neden aldın, eee nereye yapıştıracaksın onu" sorularına maruz kalarak aldığım yapışkanlı kağıt ile kapladık arka bahçede. Gizlice kapladık ki annem bir arıza çıkartmasın.

Sonunda eskisinden bin kat iyi oldu, bir sürede bu şekilde kullanırız, hatta seneye yaz üstüne başka desenli kağıt yapıştırırız havası değişiverir..:)


Bir yandan bu eski televizyonluğu boyarken, hazır boyamız da varken elektrik saatinin durduğu yerin kapağını da boyayıverdik.

Geriye çerçevelerin kışa girerken verniklenmesi ve 2 adet masa ile 10 adet sandalyenin tik yağı ile yağlanması kaldı. Eğer gidebilirsek Eylül’ün 3. haftasonu gidip bu işerimizi de halletmeyi planlıyoruz.

Dün akşam ne yazacağım, nasıl başlasam, ay araya soğukluk girdi gibi laflar edip sonra da böyle delice yazmak da pek bir kendini bilmezlik oldu ama hadi neyseJ


We love to paint. And If you have a house in the sea side. Every summer you should repair it.
It is very easy to do limewash of interior walls.
But exterior facade paint is more difficult.

Firstly we have started to paint exterior facade. And than we have painted this old black tv set.

Now we use it in the our garden for newspaper and flowers.




Transtayım Dokunma...





Hepiniz gibi ben de her boş anımda, bazen en olmadık anlarda, bazen uykumdan feragat edip bloglar arasında kendimi kaybediyorum. Öyle şeylerle karşılaşıyorum ki o anda transa geçiyorum, telefon çalsa, biri bana seslense hiçbir tepki vermiyorum.

İşte bu sabah da eynen öyle oldu, işe geldim bilgisayarımı açtım,  işe başlamadan yeni eklenen postlara şöyle kısa bir tur yapayım dedim ve joojoo’nun bloğu ile karşılaştım. Blogunda epey bir dolandım, oradan flickr hesabına, Etsy’deki dükkanına… onunla ilgili ne kadar görsel varsa bulmak için daldan dala kondum. Burada da birkaç kez yazmışımdır, kuşlarla, kelebeklerle ilgili her türlü şey çok hoşuma gidiyor, özelliklede böyle suluboya çalışmaları. 2011 yılı için yapmış olduğu takvim çalışması beni bitirdi. Her bir ay için ayrı kart hazırlamış ve üzerindeki çizimler harika.



Böyle yetenekli insanları görünce o kadar imreniyorum ki. Bende sabahtan akşama kadar evde masanın başında oturup yığınla şey yapmak istiyorum. Offf insanın severek ve zevk alarak yaptığı bir işinin olması kadar güzel bir şey yok sanırım bu hayatta ve benim en büyük ızdırabım bu. Neyse bu güzeliklerin arasında şimdi dertlenmeye gerek yok….




Bu güzel çizimleri, takıları yapan sanatçının ismi Afsaneh ama Afi takma ismini kullanıyor ve Toronto’da yaşıyor. Şuanda Etsy’deki dükkanı kapalı ama feedbacklerden şuana kadar satmış olduğu çalışmalarını görebilirsiniz.



Each my free time,  like all of you , sometimes the most unlikely moments, sometimes I waive  from my sleep , I lose myself in among blogs.

If I come across a wonderful blog, at that moment  I can go into a trance. I do not hear anything and do not react to something.

This morning I felt like this when I came across with Joojoo blog.
I have opened my computer and some lovely blogs before starting to my jobs for see the newly posts from them. I wanted to do a short tour but I met with joojoo's blog and stayed there for a long time.
I looked at her flickr account and her shop on Etsy.

I always love Birds, butterflies and  these  kinds of things and  especially the work of these watercolor.
For example I realy loved her 2011 calendar.  The drawings on the every separate cards for each month prepared is great.

So the sight of such talented people that I would envy. I sit down at the table, from morning to night I want to do something a pile of .

The artist's name, who is owner of these beautiful drawings, is  Afsaneh, but she is  using the nickname as Afi. She lives in Toronto. Her Etsy's shop is now closed, but you can see the her works from feedbacks.





Not: Bu arada sadece resim çalışmaları yok aynı zamanda takı tasarımı yapıyor ve onları bakşa bir ETSY dükkanında satıyor. İlgilenenlere duyurulur.

 P.S.: in the same time she just does not work painting. she have an another shop on Etsy for her jewelry design.


Usta sen ol, bu sefer çırağım ben...

                                                                                                                                                                                        

Anneme bizim balkonumuz için boyadığımız sandıkları gösterince çok kıskandı; “ee burada da sandık var ama boyamız yok” dedi boynunu bükerek. Oysaki kızlarının nasılda donanımlı birer iş güzar olduğunu unutuvermişti.

Yıllardır oradan oraya yük taşımaktan bence boyum uzamadı benim. Üniversite için evden ayrıldığımdan beri İstanbul’dan Balıkesir’e, Balıkesir’den İstanbul’a şimdi bir de Altınoluk’a, sonra oradan tekrar buraya devamlı birşeyler taşıyıp duruyoruz…. Komşulardan utanır olduk. İki kişiyiz ama sanırsın evde bir ordu yaşıyor, marketden de habire taşıyıp duruyorum, ne yiyoruz onu da anlamadım.




Neyse konumuza dönelim.. Altınoluk’ta mutlaka boyayacak birşeyler buluruz umuduyla, evde artan boyaları da attık çantaya. Annem sandık var diyince gözler parladı tabii.
Bizim evde boya işinin erbabı kardeşimdir. Zaten o herzaman büyük işleri sevmiştir. Bense hayatım boyunca evde çıraklıktan kurtulamadım. Evin tüm camlarını o siler mesela, Adı var “bütün camları sildim”… Peki ben ne yaparım o sırada, onun bezini sıkarım, suyunu değiştiririm, ortalarda dolanı dolanıveririm, çöpü boşaltırım, çekmeceleri düzeltmeye koyulurum, o sırada bir şey bulur on saat ona bakarım, televizyon açıksa ağzım açık dalar giderim… Detay işleri severim ben…



Evi boyayacağımız zaman o büyük ve güzel ruloyu alır, bana uyduruk fırçalar kalır. O çıkar taburenin üstüne başlar boyamaya, ben kenarda küçük küçük boyarım.. Sonra “Şunu boyaya batırıver” der. Fırçasını boyaya batırır onun eline tutuştururum. Yerlere damlayanları silerim... Ezik miyim neyim…

Bunun birinci nedeni bence çok anlamasamda her okuduğumda hayretlere düşecek kadar tüm özelliklerini taşıdığım bir balık burcu olmam ki esas çarpıcı olanı ise kardeşimin de ormanlar kralı Aslan olması. Bizim evde tam bir balık - aslan ilişkisi yaşanıyor yani…


Kısacası Altınoluk’ta ben kelebek peşinde koşarken o da bu sandığı annem için boyadı. Sonra ben zavallıyı oradan oraya taşıyıp fotoğraflarını çektim. Annem de bakıp bakıp gülümsedi. Babamsa “ahh benim sanatçı ruhlu kızlarım” diye numaradan ağladı… (By-Pass’dan sonra edindi bu alışkanlığı da )




Last weekend When we were Altinoluk, we showed our painted strawberry crate to our mum. She seemed very jealous.
Luckily We had increasing paints from our beautification of balcony.

We love to painting jobs.. My sister is a master, I am her apprentice. She always do a big jobs at the home. For example cleaning the windows.... I like doing the small things and detail jobs.. 
I think the biggest reason of  this is, I am a typical Pisces  and my sister is a typical a lion.
Anyway last weekend my sister painted this crate for mum and I took a lot of photos of its.



Tarkan ; Usta - Çırak
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...