garden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
garden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sezon Açılışı - Season Openning




Geçtiğimiz hafta çoğunlukla yağmurlu ama arada açan güneşle pırıl pırıl, hakin, huzurlu ve mutlu geçti benim için.


Çoğunlukla yıllık izinlerimi önceden planlıyorum ama bu sefer elimizde olmayan nedenlerden dolayı, aniden karar vermek, planlarda değişiklik yapmak zorunda kaldık ve bastık Pazar günü Altınoluk’a gittik. Sabahın köründe yollardaydık, zaman zaman yağmur öyle şiddetini arttırdı ki, yol kenarında durup beklemek zorunda bile kaldık.


Eve vardığımızda her yer her yerdeydi, ee koca bir kış geçmiş üstünden ev, bahçe batmış çıkmış. Hepimiz bir koldan giriştik temizliğe. Pazar akşamına kadar alt katın mutfağı bitti. Mutfak en zoru zaten orası bitti mi, gerisi kolay dedik. Ertesi gün alt  katı, ondan sonraki gün de üst katı bitirdik.


Daha önce böyle yağmurlu ve soğuk bir havada Altınoluk’ta bulunmamıştım hiç, tabi ki oranın tadı güneşli, mis gibi havada bahçede, denizde çıkıyor ama olsun, biz yazlıkta kış havası yaşadık ve onu da sevdik.


Tüm gün yorulduktan sonra banyo yapıp, evde olan iki battaniyenin altında, bir koltukta Funda ile annem, diğerinde babam ile ben, televizyonun karşısında, babamın büyük bir hünerle bulduğu futbol karşılaşmalarını izledik durduk. Çoğunuzun aksine biz seviyoruz spor karşılaşmalarını izlemeyi de dinlemeyi de... Küçüklüğümüz böyle geçti çünkü. Babam çok düşkün futbola ve diğer tüm sporlara, her an seyredecek bir maç bulabilir kendine, o ses bize de huzur veriyor sanırım. Mesela biz evde Funda’yla ikimizken de eğer seyredecek adam gibi bir şey bulamazsak açarız bir spor kanalını bir yandan o mırıl mırıl konuşur biz işimize bakarız. Hele de olimpiyatlar ya da dünya kupası, avrupa kupası varsa keyfimize diyecek yok. Şimdi dört gözle dünya kupasının başlamasını bekliyorum ama keşke bu dönemde Altınoluk’ta bizimkiler ile birlikte seyredebilsem maçları, annemin yorumları, babamın takımlardan yola çıkarak ülkeler hakkında yaptığı analizler harika olur şimdi. İlk iki hafta Funda da onlarla, ben bu sıralar yaz bekarıyım anlayacağınız ve evet onları kıskanıyorum : (

Hayırlı Kandiller…





We ( I and my little sister Funda) went to Altinoluk last week for season opening. My parent live there during summer and we've helped them for cleaning.

The weather was pretty bad, mostly rainy but we were so peaceful and happy...



These images are from our garden in Altinoluk and I'm looking forward to going there again and I miss already.






Meydan Okumanın Sonucu





Hani size bahsetmiştim ya bir Pazar günü kan ter içinde sırf annemin meydan okumasına karşılık oturup masa örtüsü diktim diye… İşte bu O.
Aslında hala bitmedi. Parçaları birbirine eklerken o kadar efor sarfettim ki bir daha elime alamadım. Amacım dört bir ucuna beyaz fisto geçirmekti, hatta Altınoluk’a giderken yanımda götürdüm de orada serin serin yapayım diye ama bizimkiler böyle güzel, gerek yok dediler, serdik gitti masaya. Gerçi zamanım olsa ben onların gerek yoklarına pek tennezül etmeyip dikerdim ama bir türlü elim gitmedi. Üstünden zaman geçince de insanın hevesi kalmıyor, tekrar eline alamıyor. Belki bir daha ki gidişimde yaparım diyorum da içimden de hiç sanmıyorum diyorum: )


Ne dikeceğimi planlarken nasılda kolay gelmişti, hatta şimdi bakınca de neden o kadar zorlandım anlamıyorum. Ama büyük parçalar bile olsa patchwork zor iş. Hele benim gibi herşey düzgün olsun, eşit olsun diyenler için tam bir işgence. Kaç kez diktim söktüm hatırlamıyorum. Bitince bir de ütülenince hatalar kapanıyor, yani pek göze batmıyor diyeyim ama dikerken moralim epey bir bozulmuştu. İstiyorumki ilk yapışta cuk diye otursun, yıllardır yapıyormuş gibi tıkır tıkır dikeyim…


Çok seviyorum çeşit çeşit masa örtülerini, yazlıkta her gün farklı bir tane serdim masalara. En ucuz değişiklik. Mesela annem şeker çuvallarından dikerdi eskiden şimdi de bir tane var, hala kullanıyoruz, kenarlarına ve ortasına kırmızı-beyaz pötikareli kumaş geçirmiş pek bir şirin olmuş.  

Dikiş makinam yokken Ikea’da ya da başka bir yerde beğendiğim bir kumaş olunca hemen alıyordum. Kenarlarını sürfile makasıyla kes, tuafiyelerde satılan dantel şeritleri elde dikiver bir parmak içeriden kumaşın etrafına, al sana beş dakikada bir masa örtüsü. ( Neden bunu fotoğraflamadım ki. Geçen sene yazlıkta yapmıştım böyle bir masa örtüsü, gittiğimde fotoğraflarım unutmazsam sizin için)

Bu arada dün Ankara’da buhranlar geçirdim. Bu sıcakta dışarılarda işi olanlar için çok üzüldüm. Tam bir kabustu. Her ne kadar klimayı sevmesem de bugün öpesim var şu yandan yandan esip huzurumu kaçıran klimayı.



I sewed this tablecloth about 2 weeks ago for my parents home in Altinoluk.
It was very difficult for me this patchwork although big pieces. I wanted to cut each pieces evenly and I wanted to work meticulously because of that, It took a lot of my time.
I should work more on patchwork.
It is not totally finished. I want to sew around a kind of white lace.
I love all kinds tablecloth, you can change a room's decoration with a light touch using different tableclothes.



 



Yorgunluk-Mim-Çiçek Üstüne



Sanırım ben haftaiçi ofiste daha az yoruluyorum. Haftasonları mutlaka canımız çıkıyor. Şu anda parmaklarım böyle kasılmış durumda, şişmiş…
Geçen hafta kardeşim hani şu kocaman çakmaklar oluyor yaa, içeri renkli gazlı, işte onu mutfakta elinden düşürdü, ben doğalgaz patlaması oldu sandım, iyiki yüzüne falan gelmedi ama duvar masmavi oldu, heryer gaz koktu. Birkaç kişiden daha duydum o çakmakların ne kadar tehlikeli olduğunu, buradan bir de ben uyarmak istedim, hele ki çocuklu evler için çok tehlikeli, hemen atın gitsin.




Neyse işte mavi duvarlı bir mutfakla ancak 2-3 gün yaşayabildik. Cuma akşamı iş çıkışı boya almaya gittim ama zor taşıdım küçücük boyayı eve kadar, planımız Cuma akşamı bir ara boyamaya başlamaktı. Ne de olsa biz eski boyacılardandık… Ama nerdeeee, eskiden gecenin bir yarısı kalkar tüm evi boyardık, sonra delicesine temizlikler… Şimdi Cuma akşamları kolumu kaldıracak halim olmuyor.
Neyse o sırada genç kuzenimizden telefon geldi de bizde evi ve boyaları öylece bırakıp kaçtık, Galata’ya gittik…
Ama Cumartesi sabahı işe koyulduk, alt tarafı bir mutfak, bunun için boyacı çağırmaya ne gerek var falan diyorduk ama varmış… Bütün gün uğraştık.. resmen ağlaya ağlaya temizlik yaptık sonra… Akşam 10 falandı sanırım oturduğumuzda…

Ama şimdi düşünüyorum da temizlik gibisi yok.. Miss gibi oldu evimiz..



Bu arada Muhabbetsoftası beni mimlemiş. Cevapla yoksa sınıfta kalırsın demiş bir de… Eee okuldan nefret eden ama öğrenci olmanın verdiği sorumlulu çok iyi bilen biri olarak buna kayıtsız kalamadım.
Tabii mim konusu onun gibi becerikli biri  için kolay. Benim içinse bir buhran..  Adaya düşersem mi, yangın çıktığında ya da.. yok yokk Ay’a gidersem galiba.. yanımda götüreceğim 4 tarif, hemde mümkünse fotoğraflı demişJ) Ana yemeği salata olan biri için ne imkansız bir şey bu böyle..






Ama düşündüm biraz en azından tarif veremesemde yanımda olmasını istediğim 3 yemek ne olabilir diye;

1- Ciğer Sote (Annemin yaptığı tarzda ama, tavada… yeşil biber, soğan ve domates, üstüne bol maydanoz ile. Yanında fırından yeni çıkmış çıtır ekmek olacak bir de ..Bu kombinasyon ile 1 ekmek yemiştim bir keresinde )
2- Pırasa ( Zeytin yağlı, limonlu )
3- Zeytinyağlı biber dolması (Ucuza kaçılmayacak ama , kuş üzümlü, fıstıklı olacak)
4- Kabak tatlısı (Tatlısız yaşamam beklenemez herhalde oralarda)

Evet Reyyan sayesinde en çok sevdiğim 4 yemeği de sıralamış oldum. Ki bu benim gibi hiç yemek seçmeyen, lezzetli herşeyi yiyen ve kararsız biri için çok zordu…

Şimdi benim de birilerini mimlemem gerekiyor sanırım. Ama kim ilk 4 tarifini paylaşmak istiyorsa paylaşıversin bence….



Bu arada fotoğraflar yine Altınoluk’daki bahçeden. Şu sarı çiçeğin sinameki olduğunu biliyor muydunuz? Ben ilk kez gördüm, tüm yaz açıyor, bir tek çiçekleri yerlere çok dökülüyor, yani balkonlar için falan değil ama bahçelerde harika oluyor.

Hepinize güzel bir hafta diliyorum…




Actually I am very tired at this moment. I think, I'm working much more weekends at home.
This weekend We painted the our kitchen walls and did other household chores.

These flowers are from our garden in Altinoluk. And I talked about a mime in this post. I shared my favorite recipes.

(I am so sorry, I could not write all my post english version. I am at the office and now I have to attend a meeting.. )





Haydi Gel Barışalım...





En sevimsiz saatler.... Pazar akşamı, yarın iş var ve üstelik uzun bir tatillin son günü... Buralardan epey bir uzak kaldım, böyle ara girince bir türlü ilk başlangıcı yapamıyorum, içime kapanıyorum, nereden başlayacağımı bilemiyorum, ne yapıyordum, ne yazıyordum, ee ne diyorduk unutuyorum...

Biraz önce oturdum bilgisayarın başına, artık tatil bitti, dön işinin başına der gibi... Bu blog olayının iş gibi olmasından çok korkuyorum, zorunluluk gibi hissettiğim anda kaçarım çünkü... Biliyorum yarına yine girivereceğim konunun içine, ağzım bir karış açık gezeceğim bloglar aleminde... Etrafıma bakarken herşeyi fotoğraf karesi olarak göreceğim... Bu geçici bir çarpıntı yani...




İşte bloğumla aramdaki soğukluğu kırmak adına bilgisayarı açar açmaz ilk gözüme çarpan fotoğrafları yayınlamak istedim.
Bu fotoğrafları geçen gidişimde çekmiştim Altınoluk'taki bahçemizde. Orayı bırakıp gelmek her defasında daha zor oluyor, hele de artık sonbaharın ilk günlerini yaşadığımızı düşününce. Hava ne kadar sıcak olursa olsun Eylül ayına girer girmemez sonbaharı hissetmeye başlıyorum. İçin için kışı da özlemedim değil ama yazın ne kadar kısa, kışın ise ne kadar uzun sürdüğünü düşününce istemiyorum soğuk havaları...

Bayram çok güzel geçti, amcam, halam sonra ablamlar (halamın kızına abla diyoruz biz, gerçek ablam olsa herhalde bundan fazla sevmezdim. ) hep beraberdik. Habire muhabbet ettik, güldük, şimdi yanımızda olmayanları andık, birazcık ağladık, onları özledik...

Sonraaaa acayip yedik... Ailecek kilo aldık kesin. Gerçi annemle babam orada epey kilo almışlar. Babama; sen by-pass oldun, biraz dikkat etmen gerek, bak kış da geliyor nasıl vereceksin bakalım bu kiloları dedim...
Babam da elma yiyorum ben kışın diyor, ne alakaysa... eee yazın da karpuz yiyordun ama işe yaramamış..
Babamın şöyle bir tezi var, karpuz ve elma zayıflatıyormuş, ama yemeklerden sonra yarım karpuz yiyince olmuyor tabi bu.
Yine daldan dala kondum...
Kısacası ben döndüm buradayım, şimdi yarın için bir iki fotoğraf seçmem gerek, öpüyorum hepinizi...







Finally, I am here... Vacation is finished. Difficult to start again to work tomorrow. I know that I will get used to everything again very soon.
When I gave it a break like this , I do not know where can I begin...
Because of this I wanted to share with you some photos from our garden in Altinoluk...

Now I will choose some photos for my tomorrow post.
See you tomorrow:)


Usta sen ol, bu sefer çırağım ben...

                                                                                                                                                                                        

Anneme bizim balkonumuz için boyadığımız sandıkları gösterince çok kıskandı; “ee burada da sandık var ama boyamız yok” dedi boynunu bükerek. Oysaki kızlarının nasılda donanımlı birer iş güzar olduğunu unutuvermişti.

Yıllardır oradan oraya yük taşımaktan bence boyum uzamadı benim. Üniversite için evden ayrıldığımdan beri İstanbul’dan Balıkesir’e, Balıkesir’den İstanbul’a şimdi bir de Altınoluk’a, sonra oradan tekrar buraya devamlı birşeyler taşıyıp duruyoruz…. Komşulardan utanır olduk. İki kişiyiz ama sanırsın evde bir ordu yaşıyor, marketden de habire taşıyıp duruyorum, ne yiyoruz onu da anlamadım.




Neyse konumuza dönelim.. Altınoluk’ta mutlaka boyayacak birşeyler buluruz umuduyla, evde artan boyaları da attık çantaya. Annem sandık var diyince gözler parladı tabii.
Bizim evde boya işinin erbabı kardeşimdir. Zaten o herzaman büyük işleri sevmiştir. Bense hayatım boyunca evde çıraklıktan kurtulamadım. Evin tüm camlarını o siler mesela, Adı var “bütün camları sildim”… Peki ben ne yaparım o sırada, onun bezini sıkarım, suyunu değiştiririm, ortalarda dolanı dolanıveririm, çöpü boşaltırım, çekmeceleri düzeltmeye koyulurum, o sırada bir şey bulur on saat ona bakarım, televizyon açıksa ağzım açık dalar giderim… Detay işleri severim ben…



Evi boyayacağımız zaman o büyük ve güzel ruloyu alır, bana uyduruk fırçalar kalır. O çıkar taburenin üstüne başlar boyamaya, ben kenarda küçük küçük boyarım.. Sonra “Şunu boyaya batırıver” der. Fırçasını boyaya batırır onun eline tutuştururum. Yerlere damlayanları silerim... Ezik miyim neyim…

Bunun birinci nedeni bence çok anlamasamda her okuduğumda hayretlere düşecek kadar tüm özelliklerini taşıdığım bir balık burcu olmam ki esas çarpıcı olanı ise kardeşimin de ormanlar kralı Aslan olması. Bizim evde tam bir balık - aslan ilişkisi yaşanıyor yani…


Kısacası Altınoluk’ta ben kelebek peşinde koşarken o da bu sandığı annem için boyadı. Sonra ben zavallıyı oradan oraya taşıyıp fotoğraflarını çektim. Annem de bakıp bakıp gülümsedi. Babamsa “ahh benim sanatçı ruhlu kızlarım” diye numaradan ağladı… (By-Pass’dan sonra edindi bu alışkanlığı da )




Last weekend When we were Altinoluk, we showed our painted strawberry crate to our mum. She seemed very jealous.
Luckily We had increasing paints from our beautification of balcony.

We love to painting jobs.. My sister is a master, I am her apprentice. She always do a big jobs at the home. For example cleaning the windows.... I like doing the small things and detail jobs.. 
I think the biggest reason of  this is, I am a typical Pisces  and my sister is a typical a lion.
Anyway last weekend my sister painted this crate for mum and I took a lot of photos of its.



Tarkan ; Usta - Çırak

Merhaba Ben Tenkit Osman!!!



Evimiz aslında Altınoluk ile Akçay arasında bir yerde. Oraya gittiğimizde yüzmek  ve market alış verişi dışında hemen hemen hiç evden çıkmıyoruz. Altınoluk ve Akçay’ın içine hiç bir kuvvet götüremez bizi. O kadar kalabalık ki. Biz ailecek evde keyif yapmayı daha çok seviyoruz, dışarılarda çay – kahve içip birşeyler yemek pek bizim ailenin tarzı değil. Tez canlı olduğumuz için gitsek de çayımızı içer hemen ayaklanırız…
Ama evde de pek oturmuyoruz, devamlı yapacak bir işimiz oluyor. Ben anlamıyorum neden bizim ailenin hep yapması gereken işler var…
Neyse işte orada o kadar mutluyum ki, anında İstanbul’u, işi – gücü unutuyorum… Geçen sene benim hastalığım, ameliyatım derken çok gerilmiştik bu yüzden çok sık gittik oraya, o kadar iyi gelmişti ki..
Ameliyattan sonra güneş ışığı ameliyat izimi belirginleştirmesin diye bant takıyordum boğazıma sahilde. Yüzdüm tam çıkacağım kıyıda oyalanıyorum, bir erkek çocuğu sinsice yanıma yaklaştı ve yan gözle bana bakıp ;” satılık mısın sen ? “ dedi bana… Ben öyle dondum kaldım, kafamdan neler neler geçti… “nereden çıktı şimdi o “ dedim, “ boynundaki etiketten anladım “ dedi…  Pesss…







Babamdan inciler;

-Yıllardır bu kavgamız sürer, ben bir bölüme, ya da hani balkonlara asılan ince uzun plastik saksıların içine, çiçek ekileceği zaman hepsinin aynı tür ve mümkünse aynı renk olmasını isterim ama bizimkiler bir türlü buna uymaz..
Sabahın köründe oraya vardık ve gitmeden önce yazdıklarımın çoğu aynen gerçekleşti. Bahçeyi gezerken yine bir bölüme aynı çiçeğin farklı farklı renklerini diktiklerini gördüm.  “ Bunlar olmamış sökerim ben bunları “ dedim.
Sonra içeriye girdik bizim odamızda ne güzel kilim vardı, annem oraya halı sermiş, neymiş halı daha ağır duruyormuş, “ yok istemem ben,kaldırırım bunu“ dedim. Bunun üstüne babam “ Hoş geldin TENKİT OSMAN” diyerek konuyu kapattı… J

-Fotoğraf makinamı ilk kez gördüler. Tabii bütün gün elimden düşmüyor, babam güzel bir şey gördüğünde hemen beni çağırıyor  “Papa-Rıza koş gel çek bunu” . Paparazinin bizim ev versiyonu Papa-rıza oluyor yani…

-Babamı oturtturdum fotoğraflarını çekiyorum, “Öyle donuk bakma gül biraz” dedim “ gözden mi güleyim kalpten mi güleyim “ diye sordu…. İkisini de denedik bu gözden gülüşJ

-Annem ben kardeşim yan masada kahve içiyoruz babam parmağının ucunu göstererek geldi  “ buraya ağaç girdi sizin gözünüz görür çıkartıverin” diye...
Annem oradan; ” büyüsün boşver, büyüyünce budarız ağacı”
Hahaha diye güldük, kaldı koca ağaç adamın parmağında… unuttuk gitti…







Sorry, I am very busy today at the office, I could not write this post’s English version . I mentioned our home in Altınoluk and how we are happy there… When I go to there I can forget everything and feel relax… This summer I hope we can go there very offten..


Daha fazlası için flickr hesabıma bakabilirsiniz.

If you want to see more you can look at my flickr acount.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...